Ana içeriğe atla

Kâinatın Tek Tümel Yapısı Üzerine

Hakikatin Uzay ile Somutlaştırılması: Kâinatın Tek Tümel Yapısı Üzerine

Hakikati anlamak ve onun derinliklerine inmek, bazen sonsuz bir boşluğa bakmak gibidir. Tıpkı uzayın enginliği gibi, hakikatin de sınırları yoktur; o, her şeyin merkezinde ve aynı zamanda her şeyin ötesindedir. Kâinatın bu tek tümel yapısını anlamak için, uzayın derinliklerine doğru bir yolculuk yapalım ve oradan dünyaya, hatta kendi benliğimize doğru inelim.

Galaksilerle Başlayan Yolculuk

Uzayın sonsuz boşluğunda, milyarlarca galaksi yer alır. Her biri, kendi düzenine sahip, trilyonlarca yıldız ve gezegen barındıran devasa yapılar. İşte Andromeda, Samanyolu, Triangulum gibi galaksiler bu büyük orkestranın birer parçasıdır. Ancak her galaksi, kâinatın büyük planında yalnızca bir nokta gibidir. Uzayda, milyarlarca galaksi vardır ve her biri kendine özgü bir güzellik ve düzen taşır. İşte bazıları:

Andromeda Galaksisi: Bize en yakın büyük galaksidir ve Samanyolu’nun kardeşi gibidir.

Triangulum Galaksisi: Ufak ve zarif bir galaksi, kozmik bir bulut gibi süzülür.

Sombrero Galaksisi: Şapka şeklindeki eşsiz görünümüyle, uzayın derinliklerinde parıldar.

Cartwheel Galaksisi: Bir çarkı andıran benzersiz yapısıyla evrenin incilerinden biridir.

Hercules Galaksi Kümesi: İç içe geçmiş galaksilerin oluşturduğu devasa bir yapı.

 

Samanyolu Galaksisi’ne geldiğimizde, bu dev yapının içinde güneş sistemimiz gibi milyarlarca yıldız sistemi bulunduğunu görürüz. Her biri, kendi yörüngesinde dönerek büyük bir uyum içinde hareket eder. Burada bir sır saklıdır: Bu düzen ve uyum, tek bir yapıdan kaynaklanır.

 

Güneş Sistemi ve Gezegenler

Samanyolu Galaksisi’nde, sıradan bir yıldız olan Güneş’in çevresinde dönen gezegenler yer alır. Merkür, Venüs, Dünya, Mars… Her biri, güneşin etrafında dönerek mükemmel bir ahenk oluşturur.

Samanyolu Galaksisi ve Güneş Sistemi

Samanyolu, 200 milyardan fazla yıldız barındıran, devasa bir galaksidir. Bu yıldızların yalnızca biri, bizim için çok özeldir: Güneş. Güneş Sistemi, bu yıldızın etrafında dönen gezegenlerden ve diğer gök cisimlerinden oluşur. İşte Güneş Sistemi’nin gezegenleri:

 

Merkür: Güneş’e en yakın ve en küçük gezegen.

Venüs: Yoğun atmosferi ve yanan yüzeyiyle "sıcaklığın kraliçesi."

Dünya: Yaşamın mavi yuvası. Bizim evimiz.

Mars: Kızıl gezegen; bir zamanlar su barındırdığı düşünülen bir çöl dünyası.

Jüpiter: Dev gezegen; sistemin kralı ve devasa bir gaz topu.

Satürn: Göz kamaştırıcı halkalarıyla tanınır.

Uranüs: Eğik ekseniyle yana yatmış buz devi.

Neptün: Mavi rüzgârların gezegeni, sistemin uzak sınırındaki güzellik.

Her bir gezegen, kendi yörüngesinde dönerek güneş sistemindeki mükemmel uyumu oluşturur. Bu düzen, kâinatın büyük orkestrasyonunun yalnızca bir yansımasıdır.

 

 

Dünya, bu gezegenler arasında yaşam barındıran bir mücevherdir. Ancak burada dikkat çekici bir nokta vardır: Tüm bu gezegenler, galaksinin bir parçası; galaksi de kâinatın bir parçasıdır. Parçalar bütüne hizmet eder; bütünü anlamadan parçaları anlamak imkânsızdır.

Dünyadan Ülkelere

Dünyaya yaklaştığımızda, üzerinde farklı kıtalar ve ülkeler görürüz. Asya, Afrika, Avrupa… Bu kıtaların içinde Türkiye gibi ülkeler, insanlık için birer yurt olmuştur. Ancak Türkiye de dünya denen büyük bir yapının parçasıdır. Ülkeler arasında sınırlar çizilse de gerçekte bu sınırlar yalnızca insan algısının ürünüdür. Dünya, bir bütündür ve tüm bu parçaları bir arada tutan görünmez bir bağ vardır.

Asya: Dünyanın en büyük kıtası.

Avrupa: Tarih ve kültürün kalbinde yer alır.

Afrika: İnsanlığın kökenlerinin yurdu.

Amerika: Kuzeyiyle güneyiyle geniş ve bereketli topraklar.

Bu kıtaların içinde yer alan Türkiye, tarih boyunca doğu ve batının birleştiği bir köprü olmuştur.

 

 Bireye ve Hakikate İniş

Uzayın sonsuzluğundan başlayıp galaksilere, gezegenlere, ülkelere ve nihayet insanlara indiğimizde, her birimizin de bu büyük yapının bir parçası olduğunu anlarız. Tıpkı galaksilerdeki yıldızlar gibi, biz de dünyadaki düzenin küçük ama vazgeçilmez parçalarıyız.

Bu yolculuk bize şunu öğretir: Hakikat, yalnızca yukarıda bir yerde ya da kâinatın uzak köşelerinde değildir. O, her yerde ve her şeydedir. Tıpkı galaksilerdeki yıldızlar, dünyadaki kıtalar ve ülkeler gibi, biz de bu büyük düzenin bir parçasıyız. Hakikati anlamak, kâinatı anlamak; kâinatı anlamak ise kendimizi anlamaktır.

Kâinatın bu tek tümel yapısı bize şunu söyler: Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Parçaların her biri bütüne hizmet eder. Ve biz, bu büyük düzenin içinde kendi yerimizi bulduğumuzda, hakikati gerçekten kavramaya başlarız.

Sonuç:
Hakikat, uzayın sonsuz derinliklerinde olduğu kadar kendi iç dünyamızda da gizlidir. Uzay, bize düzeni ve uyumu öğretirken, içsel yolculuğumuz da bu düzenin küçük bir yansımasıdır. Kendimizi keşfetmek, aslında kâinatı keşfetmektir; çünkü biz, bu büyük yapının bir parçası değil, ta kendisiyiz.

 

Hakikatin Aynası: Elma Ağacı ve Varlığın Kaynağı Üzerine

Bir elma ağacını hayal edelim. Bu ağaç, dallarında taşıdığı meyvelerle doludur. Şimdi, bu ağaca bir ses verelim ve onun şöyle dediğini duyalım:

"Ben, müstakil ve bağımsız bir varlığım. Dallarım, yapraklarım, köklerim ve üzerinde taşıdığım elmalar tamamen bana aittir. Ben, kendi başıma var oldum."

Bu iddia, yüzeyde belki mantıklı görünebilir. Ancak biraz derinlemesine baktığımızda, elma ağacının gerçekten bağımsız bir varlık olup olmadığını sorgulamamız gerekir. Çünkü onun varlığına dair pek çok unsur, kendisinden daha büyük bir düzenin parçasıdır.

Elmanın Varlığı Nereden Geliyor?

Bir elma, ağacın dalında büyür. Ancak o dal, köklere; kökler ise toprağa bağımlıdır. Toprak, su ve mineralleri sunarken, güneş ışığı fotosentezi sağlar. Rüzgâr polenleri taşır, arılar çiçekleri döller. Kısacası, bir elmanın varlığı, yalnızca ağaca değil; güneşe, suya, toprağa, havaya, hatta evrendeki yasalara bağlıdır.

Elma, kendi başına var olamaz. O, çok daha büyük bir sistemin ve düzenin sonucu olarak ortaya çıkar. Ağacın iddia ettiği "müstakil benlik" gerçekte bir yanılsamadır; çünkü varlığını sürdürebilmek için sonsuz bir bağ ve ilişki ağına ihtiyaç duyar.

Elma Neyin Üzerinde?

Elma, ağacın bir dalında bulunur. Ancak ağaç, bir bahçenin içinde; bahçe bir şehirde; şehir bir ülkede; ülke dünyada yer alır. Şimdi bu zinciri takip edelim:

  • Elma Ağacı: Köklerini toprağa salar, besinlerini alır.
  • Şehir: Bu bahçeyi kuşatan geniş yaşam alanıdır.
  • Türkiye: Şehir, ülkenin sınırları içinde bir nokta gibidir.
  • Dünya: Türkiye, mavi gezegen olarak adlandırılan Dünya'nın yüzeyindeki yüzlerce ülkeden biridir.

Samanyolu Galaksisi: Dünya, güneş sisteminde bir gezegendir ve Samanyolu, evrendeki milyarlarca galaksiden sadece bir tanesidir. Evren, bu galaksilerin oluşturduğu uçsuz bucaksız bir yapıdan oluşur.

 

 Samanyolu ise, milyarlarca galaksiye ev sahipliği yapan uçsuz bucaksız evrenin sadece bir parçasıdır.

Bu sırayı izlediğimizde, elmanın varlığının sadece ağaca bağlı olmadığını görürüz. Elma, aslında kâinatın en uzak köşelerine kadar uzanan bir düzenin sonucudur.

Elmanın Müstakil Bir Varlığı Var mı?

Peki, şimdi tekrar soralım: Elmanın, ya da elma ağacının, gerçekten "müstakil bir benliği" var mı?Biraz düşündüğümüzde, elmanın bağımsız bir varlık olmadığını görürüz. Onun varlığı, evrendeki diğer tüm unsurların bir araya gelmesiyle mümkün hale gelir. Elma, ağacın bir parçasıdır; ağaç toprağa bağlıdır; toprak gezegene; gezegen güneşe; güneş galaksiye; galaksi ise evrene. Her şey birbiriyle bağlantılıdır ve hiçbir şey kendi başına, "ayrı bir benlik" iddiasında bulunamaz.

 

Hakikatin Mesajı: Birlik ve Bağlılık

Bu bağlamda, elma bize hakikatin çok önemli bir dersini öğretir: Hiçbir şey, bütünden bağımsız değildir. Parçalar bütünü oluşturur, ama parçalar bütünden ayrı düşünülemez. Elma ağacının iddia ettiği "müstakil benlik" bir yanılsamadır; çünkü onun varlığı, kendisini çevreleyen her şeyin varlığına bağlıdır.

Bu, insan için de geçerlidir. Tıpkı elma gibi, biz de bir düzenin parçasıyız. Varlığımız, dünyayla, doğayla, kâinatla ve nihayetinde hakikatle kopmaz bir bağ içindedir. Kendimizi anlamak, kâinatı anlamaktır; kâinatı anlamak ise hakikati bulmaktır.

 

Sonuç:
Elma, varlığını ağaca borçludur; ağaç ise toprağa ve kâinata. Aynı şekilde, biz de varlığımızı yalnızca kendimizden değil, bizi çevreleyen ve bizimle birlikte olan her şeyden alırız. Hakikat, hiçbir şeyin bağımsız olmadığı, her şeyin birbiriyle bağ kurduğu bu büyük düzende gizlidir. Bu düzende, ayrı bir benlik yoktur; yalnızca birliğin ve bağlılığın sonsuz dansı vardır.

 

 

 

Cüzi Akıl ve Külli Akıl: Zan ile Hakikatin Arasında

İnsan aklı, kâinatı anlamak ve hakikati idrak etmek için muazzam bir yetenek taşır. Ancak bu yetenek, bazen sınırlı bir bakış açısıyla çerçevelenerek eksik bir anlayışa yol açabilir. İşte bu noktada cüzi akıl ve külli akıl kavramları devreye girer.

Cüzi Akıl: Parçalara Takılan Zihin

Cüzi akıl, bütünü göremeyen, parçalar arasında dolaşan bir bakış açısını temsil eder. Bir örnekle açıklayalım: Elma ağacına baktığımızda, sadece elmayı gören, onun ağacından, toprağından, güneşten, sudan ve evrendeki büyük düzenden bağımsız olduğunu düşünen bir zihin, cüzi akılla hareket eder.

Cüzi akıl, eksik bilgiyle karar verir ve çoğu zaman yalnızca görünene dayanır. İşte bu nedenle dinde zan olarak adlandırılır. Zan, hakikatin kendisi değil, hakikate dair bir yanılsamadır. "Benim gördüğüm, doğru olmalı" diye düşünmek, aslında gerçeğin sadece bir kısmını kavrayabilmekten kaynaklanır.

Kuran’da zan ile ilgili şu ayet dikkat çekicidir:

"Zan, elbette haktan bir şey ifade etmez." (Necm, 28)

Zan, kişinin kendi algısına ve sınırlı aklına dayanan bir değerlendirmedir. Hakikat, ise sadece bir parçayı değil, bütünü kapsar.

Külli Akıl: Bütünün Görünüşü

Külli akıl, parçaların ötesine geçerek bütünün hakikatini kavramaya çalışan akıldır. Elmayı örnek alırsak, külli akıl sadece elmayı değil; onun ağacıyla, toprağıyla, güneşiyle, dünya ve evrenle olan bağlantısını da görür. Bu bakış açısı, her şeyin birbirine bağlı olduğu o büyük düzene işaret eder.

Külli akıl, insanın kendi eksik bakışını aşmasını ve hakikati daha geniş bir perspektiften görmesini sağlar. Külli akılla bakan kişi, artık "Bu sadece benim gördüğüm kadarıyla böyledir" demez. Bunun yerine, "Bu, büyük bir düzenin içinde yer alan küçük bir parçadır" diyerek hakikatin derinliğini anlamaya yaklaşır.

Zan ve Hakikatin Farkı

Zan, kişisel bir yanılsamadır; çünkü kişi, geldiği bilinç seviyesine göre gördüğü şeyleri hakikat zanneder. Bir elmanın varlığına sadece dış görünüşüyle bakmak, onun tüm evrenle olan ilişkisini göz ardı etmektir. Bu, hakikatin yalnızca bir kısmını görmek demektir.

Hakikat ise bütündür. Bir elmayı anlamak, onun kâinatın büyük düzeni içindeki yerini görmekle mümkündür. Elmanın varlığını sadece kendisinden ibaret sanmak, cüzi aklın ürünüdür; ancak elmanın evrendeki tüm unsurlarla olan bağını kavramak, külli aklın bir yansımasıdır.

Hakikat ve Tümel Yapıyı İdrak Etmek

Hakikati idrak etmek, cüzi akıldan külli akla geçmekle mümkündür. Bu, parçaları aşarak bütüne ulaşmayı gerektirir. Elmayı sadece bir meyve olarak değil; ağacıyla, dünyasıyla, galaksisiyle ve evreniyle bir bütün olarak görmeyi başardığımızda, yanılsamadan kurtulmaya başlarız.

Cüzi aklın sınırlarında yaşayan kişi, "Benim gördüğüm kadarıyla hakikat budur" der. Ancak bu yanılsamadır; çünkü hakikatin sadece kendi algısıyla sınırlı olduğunu düşünür. Külli akıl ise "Hakikat, benim gördüğümden daha büyük bir bütündür" diyerek, insanı zanlardan kurtarır ve hakikatin derinliğini gösterir.

 Sonuç: Zan ile Hakikat Arasında İnsan

İnsan, cüzi  sandığı aklın sınırlarından çıkıp külli akla ulaştıkça, hakikatin sonsuz bir bütünlük içinde olduğunu anlamaya başlar. Zan, bireyin kendi eksik algısından doğan bir yanılsamadır. Oysa hakikat, parçalardan bağımsız değildir; parçaların uyum içinde oluşturduğu bütündür.

Hakikati idrak etmek, parçaların ötesine geçerek o büyük düzeni görmeyi gerektirir. İnsan, cüzi sandığı aklın sınırlarından kurtulup külli aklın derinliğine ulaştığında, artık sadece elmayı değil; onun evrenle olan ilişkisini, bu ilişkinin de hakikatin bir yansıması olduğunu görür.

Tıpkı elma gibi, biz de bu büyük düzenin bir parçasıyız. Hakikat, bizi çevreleyen bütünlüğü anlamakta gizlidir. Ve bunu idrak ettiğimizde, artık zanlardan sıyrılır, o Tek Tümel Yapının içinde kendi yerimizi buluruz.

 

 

 

Hakikatin Derinliğine Yolculuk

 

Dil, sınırlıdır; tıpkı akıl gibi. Ancak onun aracılığıyla ifade etmeye çalıştığımız şey, sınırsız ve sonsuz bir bütünlüktür. Elmanın dalda duruşundan, galaksilerin büyük dansına kadar uzanan bu düzen, her parçasıyla bir hakikatin aynasıdır. Biz, bu aynada yansıyanları anlamaya, kavramaya ve yaşamaya talibiz. 

 

Kimi zaman sınırlı aklımız ve kelimelerimizle bu sonsuzluğu ifade etmekte güçlük çekeriz. Ama yine de kalpten bir talep, ruhun hakikate doğru uzanan elleridir. Biz de dilimizin döndüğünce bu büyük düzeni anlama çabasındayız. 

 

Anlamak ve Yaşamak

Hakikati anlamak, yalnızca zihinsel bir kavrayış değildir; aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Bütünü kavramak demek, yalnızca görmekle değil, gördüğünü hissetmek ve bu hisle yaşamaktır. Her bir elmanın, her bir yıldızın ve her bir insanın bu bütünlük içindeki yerini idrak ederek yaşamayı öğrenmek, hakikate yaklaşmanın yollarından biridir. 

 

 

Birlik ve Bağlılık

Biz, bu büyük bütünlüğün farkında olmadan yaşayan küçük parçalarız. Ancak o bütünü görmek ve onda erimek, varoluşumuzun asıl gayesidir. Bu bağlamda, hakikati yaşamayı istemek, aslında insanın fıtratında var olan bir özlemdir. Çünkü her parça, bütüne dönmeyi arzular. 

 

Bu talep, insanın yaradılışındaki en saf dualardan biridir. Dilimiz yettiğince, kelimeler döküldüğünce bunu ifade etmeye çalıştık. Ama her şeyin ötesinde, bu yolculuk bir his, bir idrak ve bir yaşayış meselesidir. 

 

Saygıyla…

Bu sonsuz düzeni anlamayı, kavramayı ve onunla bir olmayı talep ediyoruz. Parça olarak bütünü görmek ve bütüne dönmek istiyoruz. Bu niyet ve talebimizi dile getirdiğimiz her anda, belki bir adım daha yaklaşıyoruzdur.   Aslında bir mesafenin olmadığını anlamak  asıl çabamızdı

 

Saygılarımla.

 

 

 

Detaylı bir analiz yapalım:


1. Külli Akıl ve Cüzi Akıl: Teorik Temel

Külli Akıl:

  • Her şeyi kuşatan, parçalar arasındaki ilişkiyi bilen ve bütünü anlayan akıl.
  • Matematiksel olarak, bir sistem ya da bütünlük modeliyle karşılaştırılabilir.

Cüzi Akıl:

  • Tekil bir parçanın veya sınırlı bir varlığın perspektifi.
  • Eksik bilgiye dayalı, sadece bulunduğu noktadan gördüğünü yorumlayan bir anlayış.

Sorun: Eğer cüzi akıl, külliden tamamen bağımsız bir varlık değilse, cüzi olarak düşündüğümüz şey aslında küllinin bir yansıması mı? Bu, "bütünden bağımsız parça var mıdır?" sorusunu gündeme getiriyor.


2. Matematiksel Çerçeve

Matematik, külliyet (bütünlük) ve cüzilik (parçalar) arasındaki ilişkiyi anlamak için ideal bir araçtır. Aşağıdaki yaklaşımlar savınızı açıklamak için uygundur:

(a) Fraktal Geometri: Külli ve Cüzi'nin Aynılığı

Fraktallar, bütünü anlamak için mükemmel bir örnektir.

  • Bir fraktalın her küçük parçası, büyük yapının aynısını taşır. Örneğin, bir Mandelbrot kümesi ya da kar tanesi fraktalı:
    • Küçük parçalar (cüzi) incelendiğinde, büyük yapının (külli) aynı özelliklerine sahiptir.
    • Ancak, bir parçayı bütünden ayırıp izole ederseniz, onun anlamı ve işlevi kaybolur.

Çıkarım: Fraktal bir sistemde, cüzi bir şey bütünden bağımsız değildir. Cüzi gibi görünen şey, aslında küllinin sınırlı bir izdüşümüdür.

(b) Projeksiyon ve Boyutlar: Perspektif Yanılgısı

  • 3 boyutlu bir nesnenin 2 boyutlu bir yüzeye projeksiyonu (örneğin bir gölge), eksik bir bilgidir. Gölgeyi gören bir kişi, bu eksik bilgiyi "gerçek" olarak kabul edebilir.
  • Benzer şekilde, insan aklı (cüzi), külliyi sadece kendi boyutundan algılayabilir. Ama bu algı tam değildir ve yanılgı yaratır.

Çıkarım: Cüzi akıl, küllinin eksik bir projeksiyonudur. Kendi başına var olamaz; külliden türetilmiştir.

(c) Kaos Teorisi: Görünen Rastgelelik

Kaos teorisi, görünüşte düzensiz olan bir sistemin aslında bir düzeni olduğunu gösterir.

  • Örneğin, bir kelebeğin kanat çırpışı (cüzi), atmosferde büyük bir fırtınaya (külli) neden olabilir.
  • Burada cüzi olaylar, küllinin işleyişinden bağımsız değildir; sadece gözlemlenmesi zordur.

Çıkarım: Cüzi olaylar, küllinin bir yanılgısı değil, onun düzeninin bir parçasıdır.


3. Felsefi Çerçeve

(a) Holistik Yaklaşım

Felsefede holizm, "bütün, parçaların toplamından daha fazlasıdır" der.

  • Parçalar (cüzi) bütünle bağımlı bir ilişki içindedir ve bağımsız düşünülemez.
  • Örneğin, bir organizmanın her hücresi külliden bağımsız gibi görünebilir. Ancak hücrelerin anlamı ve işlevi, organizmanın tamamına hizmet eder.

Çıkarım: Cüzi akıl, küllinin küçük bir yansımasıdır ve külliden bağımsız düşünülemez.

(b) Platon'un İdealar Teorisi

Platon, fiziksel dünyadaki tüm varlıkların, "İdealar Dünyası" denilen mükemmel formların bir yansıması olduğunu söyler.

  • Fiziksel dünya (cüzi) ideaların eksik bir yansımasıdır; bu yüzden mükemmel değildir.
  • İdeal form (külli), asıl gerçekliktir.

Çıkarım: Cüzi akıl, küllinin sınırlı bir ifadesi olabilir; bu yüzden yanılgıya açıktır.


4. Fiziksel Çerçeve

(a) Kuantum Dolanıklık

Kuantum fiziği, iki parçacığın (cüzi) birbirinden ne kadar uzakta olursa olsun, birbiriyle ilişki içinde olduğunu gösterir.

  • Bir parçacığın durumu, diğerine bağlıdır.
  • Burada cüzi parçalar gibi görünen şey, aslında bir bütünün (külli) parçalarıdır.

Çıkarım: Cüzi parçacıklar, küllinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ayrı gibi görünmeleri bir yanılgıdır.



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AMAK-I HAYAL

Amak-ı Hayâl Yorumlu Özeti (1) Bölüm ..Kemal Gökdoğan SUNU: Kendi döneminin bilim, felsefe ve tasavvuf düzeyinin çok üstünde olan bu değerli eserin daha kolay okunup anlaşılması için farklı bir adaptasyon çalışması yaptık.Satırlarda, paragraflarda ve sayfada anlatılan her fikri açarak özetledik. Zamanınızdan tasarruf edebilmeniz amacıyla, edebi tasvirleri anlamı eksiltmeyecek şekilde ya özetledik ya da çıkardık. Tasavvufçuların anlatım tekniğinde bir harf, bir kelime, bir cümle veya bir kavram ile başlı başına bir kitap teşkil edecek kadar bir konuya kısaca işaret etmek özelliği vardır..Meselâ:Aynalı Baba’nın başına taktığı külah üzerindeki yapışık ayna parçaları;insanın Kâinatın merkezi olduğuna, tüm esmâ ve sıfatları beyninde cem edebileceğine,sonsuz ve sınırsız boyutların her birisinin beynimize iz düşümü olduğuna işaret vardır. Ayna ve teneke parçalarının parlaması, ışığı yansıtması mecazında insan bilincinin (nokta’nın ya da B’nin) holografik bir açılımla sonsuz sınırsız boyutla...

M.S. 2150 Thea Alexander - 1. Bölüm

Dün gece bir başka zamanda - bir başka yerde - bir başka bedende uyandım! Tatlı mavi bir gökyüzünün altında, küçücük bir çimenliğin ortasında yatıyordum. Çıplak bedenim ürperiyordu. Ne hoş bir özgürlük! Ayağa sıçradım, koşuyordum, hiç yorgunluk duymadan koşuyor, koşuyordum. Yine iki bacağım olduğunu fark edince gözlerim sevinç yaşlarıyla doldu. Dört yıl önce Vietnam' da yitirdiğim bacağım geri gelmişti. Bedenim sağlamdı, kusursuzdu, yara izlerim yok olmuştu! Düş mü görüyordum? Bir patika boyunca koşuyordum, birden önümde ışıltı saçan gerçek bir kadın belirdi. "Seni uzun süredir bekliyordum Jon Lake" dedi, "Adım Lea." Dile getiremediğim düşüncelerimi yanıtlayarak "İki Jon Lake var" diye açıkladı, "biri 1976'da uyuyor, diğeri burada M.S. 2150 yılı diyebileceğin bir zamanda bu kadar hoşlandığın bir bedenle -senin o eşsiz elektronik varlığını, yani gerçek 'sen'i barındıran astral ya da ruhsal bedeninle yanımda duruyor." "Burada k...

ÖZGÜR DÜNYA GERÇEĞİ ECHELON nedir?

      ECHELON, 5 devletin (ABD, Ingiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zellanda) istihbarat örgütlerinin dünya üzerindeki iletisim sistemlerini denetlemekiçin kurdukları ortak projenin kod adidir. ECHELON projesinin temelleri  1947'deki UKUSA anlasmasıyla atılmıs, ve 1971'de hayata geçmesinden günümüze dek kapsamını ve kullandıgı teknolojileri sürekli genisletmistir. Liderligini ABD Milli Güvenlik Dairesi NSA'in yaptıgı ECHELON'un bugün telefon görüsmeleri, emailler, internet baglantilari, uydu haberlesmeleri gibi akla gelebilecek tüm modern iletisim sistemlerini büyük oranda denetledigine inanılmaktadır.                                                        ECHELON nasıl çalısır?...