Ana içeriğe atla

Kusur Görme: Algının Gölgesindeki Sınırlar

İnsan doğduğu andan itibaren, yaşamın kendine sunduğu deneyimlerle yoğrulmaya başlar. Bu deneyimler, hem bireysel hem de toplumsal kimliklerimizin hamuruna karışır. Ve işte tam da bu kimlikler, bakışımızı belirler; gözlerimizin nereye odaklanacağını, neyi yücelteceğimizi ya da neyi kusur sayacağımızı sessizce fısıldar. Fakat çoğu zaman bu fısıltının farkında olmayız. Kusur sandığımız şeyler, belki de sadece bakışımızın dar bir merceğinden sızan yanılsamalardır.

Peki, gerçekten kusur dediğimiz şey bir eksiklik midir; yoksa sadece algının biçim verdiği bir yansıma mı?

Toplumdan topluma değişen değer yargıları, bu soruyu derinleştirir. Örneğin, Türk kültüründe kaçınılan bir hayvan olan fare, Uzak Doğu’da besin; Hindistan’ın bir tapınağında ise kutsal bir varlıktır. Aynı varlık, aynı gerçeklik — fakat farklı bakışlar. Bu örnek, kusurun çoğu zaman bizde, yani görenin gözünde doğduğunu gösterir. Kusur, nesnede değil; o nesneye yüklenen anlamdadır.

Sanatta da durum pek farklı değildir. Bir ressam, fırçasıyla tuvale sadece renkleri değil, ruhunu da işler. Ama biz izleyici olarak, o ruha dokunmayı değil, çizgideki uyumsuzluğu ararız. Belki de “kusur” dediğimiz şey, sadece bizim anlamlandıramadığımız derinliklerin yüzeye yansımasıdır.

Aynı eğilimle doğaya baktığımızda da benzer bir yanılgıya düşeriz. Fırtınalar, seller, çöl rüzgârları… Kimi zaman yıkıcı, kimi zaman korkutucu. Ama bütün bunlar, doğanın büyük düzenine hizmet eden parçalardır. Kusur, yalnızca bu düzenin ritmini kavrayamadığımızda görünür olur. Oysa evrenin dili, kusurdan çok ahenkle yazılmıştır.

Kusur görme alışkanlığı; doğduğumuz toplumun kodlarından, büyüdüğümüz çevrenin kalıplarından ve kendi içsel sınırlılıklarımızdan süzülür. Ne zaman ki bu sınırlılıkların farkına varırız, işte o zaman, kusur sandığımız şeylerin çoğunun aslında kendi anlama eşiğimizin ötesinde bir hakikate işaret ettiğini görmeye başlarız.

Ve belki de bu fark ediş, en yalın hâliyle şunu söyler bize: Her kusur, bir bakış açısında saklıdır. O bakış açısı genişlediğinde, kusur dediğimiz şeylerin de aslında bütünü tamamlayan, o büyük uyumun bir parçası olduğunu anlayabiliriz. Bireyler, toplumlar, doğa ve evren… Yüzeyde çelişiyor gibi görünse de, derinde hep birlikte salınan bir armoninin parçalarıdır. Bu armoniyi duyabilmek için, kusura değil, bütüne bakmak gerekir.


Kusurun Katmanları: Yaşamın Alanlarında Bir Yolculuk

1. Bilimsel Paradigmalar ve Kusur Algısı
Bilim, her çağda kendi hakikatini yazar. Ancak bu hakikat, o dönemin düşünsel sınırlarıyla çizilidir. Kopernik öncesi dünyada, evrenin merkezinde Dünya’nın durduğu sanılırdı. Oysa bu inanç yıkıldığında, bir önceki bilgi “kusurlu” ilan edildi. O bilgi gerçekten hatalı mıydı, yoksa sadece zamanın görebildiği kadarı mıydı? Bilimde kusur, çoğu zaman yeni bir paradigmanın doğum sancısıdır.

2. İnsan İlişkileri ve Empati
Bir başkasının davranışını yargılarken, onun öyküsünü bilmeden karar veririz. Geçmişini, içsel çalkantılarını, yaşadığı görünmez savaşları görmeden hüküm veririz. Bu da kusur görme alışkanlığını besler. Oysa empati, karşımızdakini anlamaya değil; onunla birlikte görmeye çalışmaktır. Kusur, empati yoksunluğunun dilidir.

3. Teknoloji ve Zamanın Ruhuyla Değişen Tanımlar
Bir zamanlar çığır açan teknolojiler, bugünün gözünde yetersiz görünür. Ama o zaman için devrimdir. Kusur burada bağlamsaldır; zamanın içinden değerlendirilmeden yapılan her yargı, geçmişe karşı adaletsiz bir bakıştır.

4. Sanatta Yorum ve Anlamın Kırılması
Edebiyat ve sanat, “kusur”la oynamayı sever. Yazarın bilinçli olarak kırdığı bir yapı, okuyucunun anlam dünyasında yanlış gibi algılanabilir. Oysa bu, estetiğin sınırlarını genişletme çabasıdır. Modern sanat, anlamı kırarak yeniden inşa eder; kusur gibi görünen, belki de bir tür çağrıdır: “Farklı bak, başka hisset.”

5. Psikoloji ve Kendine Dönük Yargılar
Kimi zaman insan, kendi içinde kusur görür. Ama bu çoğunlukla dışarıdan gelen yankıların iç sesimize karışmasıyla olur. Toplumun beklentileri, kalıpları ve etiketleri, bireyin kendine dönük bakışını bulanıklaştırır. Kusur, burada başkasının gözünden kendine bakmanın bir yansımasıdır.

6. Doğanın Kaosu ve Gizli Ahenk
Depremler, volkanlar, kasırgalar… Kaotik görünür. Ama ekosistemin döngüsünde bu olaylar yeniden doğuşun, denge kurmanın bir aracıdır. Kaos teorisi bize şunu fısıldar: Düzensizlik sandığımız şeyin içinde bile gizli bir düzen vardır. Kusur, bu düzeni henüz anlayamamaktır.

7. Toplumsal Önyargılar ve Normların Dar Yüzeyi
Toplum, kendi çizdiği normlara uymayanı kusurlu sayar. Ama norm dediğimiz şey, çoğu kez alışılmışın ve çoğunluğun sesiyle oluşmuştur. Farklı cinsiyet kimlikleri, kültürel davranış biçimleri ya da yaşam tarzları; bir toplum için sapkınlık, diğer için ifade özgürlüğüdür. Kusur, burada çoğunluğun sessizce bastırdığı korkunun başka bir adıdır.

8. Dilin İnşa Ettiği Kusur Felsefesi
Kimi dillerde kusur, bir eksikliktir. Ama Japon kültüründe “Wabi-sabi”, kusurda güzelliği arar. Kırılmış bir seramik, “kintsugi” ile altınla onarıldığında daha kıymetli hâle gelir. Dil, kusura nasıl baktığımızı da şekillendirir. Çünkü kelimeler yalnızca iletişim aracı değil, düşünce mimarlarımızdır.


Sonuç: Kusuru Aşmak, Anlama Yolculuğudur

Kusur, aslında bizim sınırlı anlayışımızın sessiz iz düşümüdür. Toplumsal kalıplar, bireysel deneyimler ve kültürel kodlar bu izleri derinleştirir. Ama her iz, takip edildiğinde bir hakikate çıkar.

Yaşamı, olayları ve insanları anlamaya çalıştıkça; kusur gördüğümüz şeylerin aslında tamamlanmış bir bütünün parçası olduğunu fark ederiz. O zaman kusuru değil, uyumu görmeye başlarız. Ve bu farkındalıkla, empati kurar, anlamaya açılır, kendimizi de başkalarını da daha derinden kavrarız.

Çünkü her kusur, aslında bakış açımızın dar penceresindedir. O pencereyi araladığımızda, dışarıda bizi bekleyen büyük bir evrensel uyum olduğunu fark ederiz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AMAK-I HAYAL

Amak-ı Hayâl Yorumlu Özeti (1) Bölüm ..Kemal Gökdoğan SUNU: Kendi döneminin bilim, felsefe ve tasavvuf düzeyinin çok üstünde olan bu değerli eserin daha kolay okunup anlaşılması için farklı bir adaptasyon çalışması yaptık.Satırlarda, paragraflarda ve sayfada anlatılan her fikri açarak özetledik. Zamanınızdan tasarruf edebilmeniz amacıyla, edebi tasvirleri anlamı eksiltmeyecek şekilde ya özetledik ya da çıkardık. Tasavvufçuların anlatım tekniğinde bir harf, bir kelime, bir cümle veya bir kavram ile başlı başına bir kitap teşkil edecek kadar bir konuya kısaca işaret etmek özelliği vardır..Meselâ:Aynalı Baba’nın başına taktığı külah üzerindeki yapışık ayna parçaları;insanın Kâinatın merkezi olduğuna, tüm esmâ ve sıfatları beyninde cem edebileceğine,sonsuz ve sınırsız boyutların her birisinin beynimize iz düşümü olduğuna işaret vardır. Ayna ve teneke parçalarının parlaması, ışığı yansıtması mecazında insan bilincinin (nokta’nın ya da B’nin) holografik bir açılımla sonsuz sınırsız boyutla...

M.S. 2150 Thea Alexander - 1. Bölüm

Dün gece bir başka zamanda - bir başka yerde - bir başka bedende uyandım! Tatlı mavi bir gökyüzünün altında, küçücük bir çimenliğin ortasında yatıyordum. Çıplak bedenim ürperiyordu. Ne hoş bir özgürlük! Ayağa sıçradım, koşuyordum, hiç yorgunluk duymadan koşuyor, koşuyordum. Yine iki bacağım olduğunu fark edince gözlerim sevinç yaşlarıyla doldu. Dört yıl önce Vietnam' da yitirdiğim bacağım geri gelmişti. Bedenim sağlamdı, kusursuzdu, yara izlerim yok olmuştu! Düş mü görüyordum? Bir patika boyunca koşuyordum, birden önümde ışıltı saçan gerçek bir kadın belirdi. "Seni uzun süredir bekliyordum Jon Lake" dedi, "Adım Lea." Dile getiremediğim düşüncelerimi yanıtlayarak "İki Jon Lake var" diye açıkladı, "biri 1976'da uyuyor, diğeri burada M.S. 2150 yılı diyebileceğin bir zamanda bu kadar hoşlandığın bir bedenle -senin o eşsiz elektronik varlığını, yani gerçek 'sen'i barındıran astral ya da ruhsal bedeninle yanımda duruyor." "Burada k...

ÖZGÜR DÜNYA GERÇEĞİ ECHELON nedir?

      ECHELON, 5 devletin (ABD, Ingiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zellanda) istihbarat örgütlerinin dünya üzerindeki iletisim sistemlerini denetlemekiçin kurdukları ortak projenin kod adidir. ECHELON projesinin temelleri  1947'deki UKUSA anlasmasıyla atılmıs, ve 1971'de hayata geçmesinden günümüze dek kapsamını ve kullandıgı teknolojileri sürekli genisletmistir. Liderligini ABD Milli Güvenlik Dairesi NSA'in yaptıgı ECHELON'un bugün telefon görüsmeleri, emailler, internet baglantilari, uydu haberlesmeleri gibi akla gelebilecek tüm modern iletisim sistemlerini büyük oranda denetledigine inanılmaktadır.                                                        ECHELON nasıl çalısır?...