27 Ekim 2010 Çarşamba

SEVGİ ARTI FARKINDALIK EŞİTTİR VARLIK

                         SEVGİ ARTI FARKINDALIK EŞİTTİR VARLIK
Sevgi manevi gelişim için bir zorunluluktur. Ve buna ilaveten sevgi bir ayna gibi işlev görür. Seni seven bir insanın gözlerinde kendi yüzüne bakmadığın sürece kim olduğunu bilmen çok zordur. Tıpkı fiziksel yüzünü görmek için aynaya bakmak zorunda olduğun gibi, manevi yüzünü görmek için de sevgi aynasına bakmak zorundasın. Sevgi manevi bir aynadır. O seni besler, seni bütünler, seni içsel yolculuğa hazır hale sokar, sana hakiki yüzünü hatırlatır.
Derin sevgi anlarında yansımalar halinde geliyor bile olsa hakiki yüzün anlık görüntüleri vardır. Tıpkı bir dolunay gecesi Ay'ın gölde, dingin bir gölde yansımasını görmen gibi, aynı şekilde sevgi de bir göl gibi işlev görür. Gölde yansıyan Ay gerçek Ay'ı arayışın başlangıcıdır. Gölde yansıyan Ay'ı hiç görmemiş olsaydın hakiki Ayı hiç aramayabilirdin. Tekrar tekrar Ay'ı aramaya göle gideceksin çünkü başlangıçta gerçek Ay'ın orada olduğunu; gölün dibinde, aşağılarda bir yerlerde olduğunu düşüneceksin. Defalarca dalacaksın ve yukarı boş ellerle çıkacaksın; Ay'ı orada bulamayacaksın.
Sonra bir gün belki de bu Ay'ın sadece bir yansıma olduğu aklına gelecek. Bu muhteşem bir kavrayıştır; ancak o zaman yukarı doğru bakabilirsin. Şayet bu bir yansımaysa o zaman Ay nerede? O, tam zıt yönüne bakman gereken bir yansımadır. Yansıma gölün derinlerindeydi; gerçeğiyse gölün üzerinde bir yerde olmak zorunda. İlk kez yukarı doğru bakarsın ve yolculuk başlamıştır.
Sevgi sana meditasyonun anlık görüntülerini, Ay'ın göldeki yansımalarını sunar; onlar yansımalar olduğundan Ay'ın kendisi değildir. O nedenle sevgi hiçbir zaman seni tatmin etmez. Aslında, sevgi seni giderek daha çok tatminsiz, hoşnutsuz bırakacaktır. Sevgi giderek daha da çok sana neyin mümkün olduğunu fark ettirir ama malın kendisini sana teslim etmez. O seni hayal kırıklığına uğratır ve yalnızca derin hayal kırıklığı halinde kendi varlığına dönmen mümkündür. Yalnızca sevgililer meditasyonun keyfini bilirler. Hiç sevmemiş olanlar ve sevgide hiç hayal kırıklığı yaşamamış olanlar, Ay'ı ararken sevgi gölüne hiç dalmamış ve hiç hayal kırıklığına uğramamış olanlar gökteki gerçek Ay'a hiç bakmayacaklar. Onun farkına hiç varmayacaklar.
Seven kişinin eninde sonunda dindar olması kaçınılmazdır. Ancak sevmeyen kişi —örneğin, kimseyi sevemeyen, sadece gücü seven politikacı— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Yahut paraya takıntısı olan kişi —sadece parayı seven kişi, yalnızca bir tek sevgi, para sevgisini bilen kişi— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Pek çok nedenden onun için bu çok zor olacaktır. Paraya sahip olunabilir; parayı eline alıp ona sahip olabilirsin. Paraya sahip olmak kolaydır, bir sevgiliye sahip olmaksa zordur; hatta imkânsızdır. Sahip olmaya çalışacaksın ama yaşayan bir kişiye nasıl sahip olabilirsin? Yaşayan kişi her fırsatta direnecektir, en azından mücadele edecektir. Hiç kimse özgürlüğünü yitirmek istemez.
Sevgi özgürlük kadar değerli değildir. Sevgi muhteşem bir değerdir ama özgürlükten yüksekte değildir. O yüzden kişi seviyor olmayı ister ama sevgi tarafından hapsedilmek istemez. Bu nedenle er ya da geç hayallerinin yıkılmış olduğunu hissedersin. Sahip olmaya çalışırsın ve ne kadar sahip olmaya çalışırsan sevgi de o kadar imkansızlaşır ve diğeri senden giderek daha çok uzaklaşmaya başlar. Ne kadar az sahip olursan, diğerine o kadar yakın hissedersin. Eğer hiç sahip olmazsan, eğer âşıklar arasında akmakta olan bir özgürlük varsa muhteşem bir aşk vardır.
Her şeyden önce, bir insana sahip olma çabası başarısız olmaya mahkûmdur. Bu başarısızlığın içerisinde kendine doğru savrulacaksın. İkincisi, bir kimseye sahip olmamayı öğrenmişsen, özgürlüğün sevgiden daha yüksek bir değer, sevgiden çok çok daha üstün bir değer olduğunu öğrenmişsen, er ya da geç özgürlüğün seni kendine getirdiğini göreceksin, özgürlük senin farkındalığın, meditasyonun haline gelecek.
Özgürlük meditasyonun diğer yüzüdür. Ya özgürlükle başla ve farkında olacaksın ya da farkındalıkla başla ve özgürleşeceksin. Birlikte hareket ederler. Sevgi alttan alta bir çeşit köleliktir ama gerekli bir deneyimdir, olgunluk için çok gereklidir.
Margery Williams'ın güzel kitabı The Velveteen Rabbit'te (Pelüş Tavşan) sevgi yoluyla gerçek olmanın çok güzel bir tanımlaması vardır.
Tavşan bir gün "GERÇEK nedir?" diye sordu. "İçinde vızıldayan bir şeylerin ve bir tutamacının olması anlamına mı gelir?"
"Gerçek senin neyden yapıldığın değildir" dedi Zayıf At. "O senin başına gelen bir şeydir. Bir çocuk seni çok, çok uzun zamandır sevdiğinde, yalnızca oynamak değil ama GERÇEKTEN sevdiğinde, o zaman Gerçek olursun."
"Canım yanar mı?" diye sordu Tavşan.
"Bazen" dedi Zayıf At, her zaman dürüst olduğu için. "Gerçek olduğunda canının yanmasını umursamazsın."
"Hepsi bir anda olup dayanılmaz bir hal mi alır, yoksa azar azar mı olur?" diye sordu.
"Hepsi bir anda olmaz" dedi Zayıf At. "O hale gelirsin. Uzun zaman alır. Bu yüzden kolayca kırılan ya da keskin kenarları olan veya dikkatlice korunması gereken insanların başına sıklıkla gelmez. Genellikle Gerçek olana kadar tüylerinin çoğu sevilirken yolunmuş ve gözlerin düşmüş ve bağlantı yerlerin gevşemiş olur, çok pejmürde bir hal almış olursun. Ancak bunların hiçbir önemi yoktur çünkü bir kez Gerçek olduğunda —sadece anlayamayan insanların haricinde— çirkin olamazsın. Bir kez Gerçek oldun mu bir daha sahte olamazsın. O sonsuza dek sürer."
Sevgi seni gerçek yapar; aksi taktirde sadece bir fantezi, içinde madde olmayan bir hayal olarak kalırsın. Sevgi sana maddeyi verir, sevgi sana bütünlük verir, sevgi seni özünle bir yapar. Ancak bu, yolun sadece yarısıdır; diğer yarısı meditasyonda, farkındalıkta tamamlanmalıdır. Fakat sevgi seni diğer yarıya hazırlar. Sevgi başlangıçtaki yarıdır ve farkındalık ise sondaki yarıdır. Bu ikisinin arasında Tanrıya erişirsin. Sevgi ve farkındalık arasında, bu iki yaka arasında varlığın ırmağı akar.
Sevgiden kaçma. Tüm açılarıyla onun içinden geç. Evet, acıtır ama âşıksan umursamazsın. Aslında tüm bu acılar seni güçlendirir. Bazen gerçekten çok kötü, berbat bir şekilde canın yanar ama tüm bu yaralar seni kışkırtmak için, sana meydan okumak için, seni daha az uyur halde tutmak için gereklidir. Tüm bu tehlikeli durumlar seni tetikte tutmak için gereklidir. Sevgi zemini hazırlar ve meditasyon tohumu ise sevgi toprağında ve sadece sevgi toprağında büyüyebilir.
O yüzdendir ki, korku yüzünden dünyadan kaçan kişiler hiçbir zaman meditasyonu bulamazlar. Himalaya mağaralarında hayatlar boyunca birlikte oturabilirler; meditasyonu bulamayacaklar. Bu imkânsızdır; onu kazanamadılar. İlk olarak dünyada onu kazanmalısın; önce zemini hazırlamalısın. Ve zemini hazırlayan ise sadece sevgidir.
O nedenle ben dünyadan vazgeçmende ısrarcı değilim. Onun içinde ol, onun meydan okumalarını kabul et, onun tehlikelerini, acılarını, yaralarını kabullen. İçinden geç. Ondan kaçma, kestirme bir yol aramaya çalışma çünkü öyle bir şey yok. Bu bir mücadele, çetin bir şey, yokuş yukarı doğru bir görev ama kişi böyle böyle zirveye ulaşır.
Ve bu, zirveye bir helikopterle bırakılmış olmaktan çok daha fazla, çok çok daha fazla zevk verir çünkü o zaman oraya gelişmemiş olarak ulaşmışsındır; ondan zevk almayacaksın. Aradaki farkı bir düşün. Everest'e ulaşmak için çok sıkı çalışırsın. O çok tehlikelidir; yolda ölmek için her türlü olasılık vardır, zirveye hiçbir zaman ulaşamamanın bin bir türlü olasılığı, tehlikeleri, rizikoları vardır. Her adımda ölüm seni bekliyor, başarılı olmaktan çok yenilgiye uğramanın pek çok olasılığı ve bir sürü tuzak. Yüz olasılığın içinde varabilme olasılığı sadece bir tane. Fakat zirveye yaklaştıkça içinde yükselen zevk çoğalıyor. Ruhun yükseklerde uçuyor. Onu sen kazandın, o bedava değil. Ve ona daha çok ödedikçe, ondan daha çok zevk alacaksın. O zaman hayal et; bir helikopterden zirveye bırakılabilirdin. Zirvede duracaktın ve çok aptal, salak görünecektin; orada ne yapıyorsun öyle? Beş dakika içinde işin bitecekti, "Tamamdır onu gördüm! Pek bir şey yok burada!" diyecektin.
Yolculuk hedefi yaratır. Hedef yolculuğun sonunda bir yerde oturmuyor, yolculuk her adımında onu yaratıyor. Yolculuğun kendisi hedeftir. Yolculuk ve hedef birbirinden ayrı değil, onlar iki ayrı şey değil. Son tüm yola yayılmış durumda; tüm araçlar sonu içinde barındırıyor.
O nedenle hiçbir zaman yaşama, canlı olma, sorumlu olma, kendini adama, ilgili olma fırsatlarının hiçbirini kaçırma. Bir korkak olma. Yaşamla yüzleş, onunla karşılaş. Ve yavaş yavaş içinde bir şeyler kristalize olacak.
Evet, bu zaman alır. Zayıf At haklı: "Genellikle Gerçek olana kadar tüylerinin çoğu sevilirken yolunmuş ve gözlerin düşmüş ve bağlantı yerlerin gevşemiş olur, çok pejmürde bir hal almış olursun. Ancak bunların hiçbir önemi yoktur çünkü bir kez Gerçek olduğunda çirkin olamazsın. Sadece anlayamayan insanlar haricinde... Bir kez Gerçek oldun mu bir daha sahte olamazsın. O sonsuza dek sürer." O sonsuzdur.
Ancak, kişi onu kazanmalıdır. Tekrarlayayım: Hayatta hiçbir şeyi bedava elde edemezsin. Ve şayet elde edersen de işe yaramaz. Ödemelisin ve ne kadar çok ödersen ondan o kadar çok yararlanırsın. Eğer tüm yaşamını sevgi için riske edersen, elde ettiğin şey muhteşem olacaktır. Sevgi seni kendine döndürür; sana biraz meditasyon yansıması verecektir. İlk meditasyon anları sevgide gerçekleşir. Ve o zaman bu enstantanelere, sadece enstantanelere de değil, o deneyimlere ulaşmak için içinde muhteşem bir arzu yükselir, böylece o hallerde sonsuza ve sonsuza dek yaşayabilirsin. Sevgi sana meditasyonu tattırır.
Sevgi dolu, orgazmik bir deneyim samadhi'nin, sonsuz mutluluğun ilk deneyimidir. O seni daha çok susatır. Artık neyin mümkün olduğunu biliyorsun ve artık sıradan olanla tatmin olamazsın. Kutsal olan içine nüfuz etti, kutsal olan kalbine ulaştı. Tanrı kalbine dokundu, sen de bu dokunuşu hissettin. Artık sonsuza dek bu anın içinde yaşamak istersin, bu anın senin tüm yaşamın olmasını istersin. Öyle de olur ve öyle olmadığı sürece insan doyuma ulaşmadan kalır.
Bir taraftan sevgi sana muhteşem keyifler sunacak ve diğer taraftan da sana hiç bitmeyen mutluluk için bir susamışlk bahşedecek.

CAHİLLİKTEN MASUMİYETE


CAHİLLİKTEN MASUMİYETE
Olgunluk bir fark dışında masumiyetle aynı anlama gelir: O, geri çağırılmış, yeniden ele geçirilmiş masumiyettir. Her çocuk masum doğar ama her toplum onu bozar. Bugüne kadar tüm toplumlar, tüm çocuklar üzerinde bozucu bir etki yaratmıştır. Tüm kültürler çocuğun masumiyetini sömürme, çocuğu sömürme, onu köleleştirme; politik, toplumsal, ideolojik hedefleri için kendi amaçları doğrultusunda onu koşullandırma üzerine kurulmuştur. Onların tüm gayreti çocuğu bazı amaçlar için bir köle olarak nasıl kullanacakları üzerinedir. Bu amaçlar menfaatler tarafından belirlenir. Din adamları ve politikacılar derin bir komplo içerisinde, birlikte çalışmaktalar.
Çocuk toplumunun bir parçası olmaya başladığı anda son derece değerli bir şeyi yitirmeye başlar; Tanrı ile temasını kaybetmeye başlar. Giderek daha fazla kafasında takılmaya başlar. Ve varlığa giden köprü ise kalptir. Kalp olmadan kendi varlığına ulaşamazsın; bu imkânsızdır. Kafadan varlığa giden doğrudan bir yol yoktur, kalp üzerinden gitmek zorundasın ve tüm toplumlar kalbe karşı yıkıcıdırlar. Onlar sevgiye karşıdır, duygulara karşıdır; onlar hisleri aşırı hassasiyet olarak adlandırıp kınarlar. Onlar yüzyıllardır âşıkları, sırf sevgi kafaya değil de kalbe ait olduğu için lanetlemişlerdir. Sevme kabiliyeti olan bir insan eninde sonunda kendi varlığını keşfedecektir ve bir kimse kendi varlığını bir kez keşfettiğinde tüm yapılardan, tüm kalıplardan özgürleşir. Tüm köleliklerden özgürleşmiştir. O saf özgürlüktür.
Her çocuk masum doğar ama her çocuk toplum tarafından bilgili hale sokulur. Bu yüzden okullar, kolejler, üniversiteler vardır; onların işlevi seni yok etmektir, seni bozmaktır.
Olgunluk senin kaybedilmiş masumiyetini yeniden kazanman demektir, cennetine yeniden sahip çıkmandır, yeniden çocuk olmandır. Elbette bir farkı vardır; sıradan bir çocuk kötü emellere alet olmak zorundadır ama ona tekrardan sahip çıktığında sen bozulamaz olursun. Hiç kimse seni kullanamaz, yeterince zeki hale gelirsin. Artık toplumun sana ne yaptığını biliyorsun ve tetiktesin ve farkındasın; bir kez daha olmasına izin vermeyeceksin.
Olgunluk bir yeniden doğuştur, manevi bir yeniden doğuş. Bir kez daha doğdun, tekrar bir çocuksun. Varoluşa taptaze gözlerle bakmaya başlarsın. Hayata kalbindeki sevgiyle yaklaşmaya başlarsın. Dinginlikle ve masumiyetle en derindeki özünün içine nüfuz edersin. Artık sadece bir kafa değilsin. Artık kafayı kullanıyorsun ama o senin hizmetkârın. Önce kalp olursun ve sonrasında da kalbin bile ötesine geçersin.
Düşüncelerin ve duyguların ötesine gitmek ve saf bir oluş haline gelmek olgunluktur. Olgunluk meditasyonun en sonunda çiçek açmasıdır.
İsa der ki, "Yeniden doğmadığın sürece Tanrının krallığına giremeyeceksin." Haklı, yeniden doğmak zorundasın.
Bir seferinde İsa çarşıda duruyordu ve birisi sordu, "Kimler senin Tanrının krallığına girmeye layık?" Etrafına bakındı. Orada bir haham vardı ve kendisinin seçileceğini umarak biraz öne doğru çıkmış olmalıydı ama seçilmedi. Kasabanın en erdemli —ahlakçı; sofu— kişisi oradaydı. Kendisinin seçileceğini umarak biraz öne doğru yeltendi ama seçilmedi. İsa etrafa bakındı; seçileceğini umut etmeyen, öne çıkmayan, bir santim bile yerinden kıpırdamayan küçük bir çocuk gördü. Onun seçileceğine ilişkin hiçbir fikir, bir soru ortada yoktu. O sadece manzaranın keyfini çıkartmaktaydı; kalabalık ve İsa ve insanlar konuşuyor ve o da dinliyordu. İsa çocuğu çağırdı, çocuğu kucağına aldı ve topluluğa dedi ki, "Bu küçük çocuk gibi olanlar, sadece onlardır Tanrının krallığına girmeye layık olanlar."
Ama unutma, "Bu küçük çocuk gibi olanlar..." dedi. "Küçük çocuk olanlar" demedi. İkisi arasında çok büyük bir fark var. "Çocuklar Tanrının krallığına girecek" demedi çünkü her çocuk bozulmak zorundadır, yanlış yola sapmak zorundadır. Her Adem ve her Havva cennet bahçesinden kovulmak zorundadır, yanlış yola sapmak zorundadır. Bu gerçek çocukluğa yeniden kavuşmanın yegâne yoludur: Önce onu kaybetmelisin. Bu çok garip ama hayat böyle. Bu çok paradoksal ama hayat bir paradokstur. Çocukluğunun gerçek güzelliğini bilmek için önce onu kaybetmelisin; aksi taktirde hiç bilemeyeceksin.
Balık, denizin nerede olduğunu, onu denizden çıkartıp kavurucu güneş altındaki kumlara atmazsan hiçbir zaman bilmez; ancak o zaman denizin yerini öğrenir. Artık denize özlem duyar, denize geri dönebilmek için her türlü çabayı sarf eder, denizin içine atlar. O aynı deniz ama aynı zamanda aynı deniz değil çünkü balık yeni bir ders aldı. Artık o farkında, artık o biliyor, "Bu, deniz. Ve bu benim hayatım. Onsuz ben bir hiçim; ben onun parçasıyım."
Her çocuk masumiyetini kaybetmeli ve sonra tekrar ele geçirmelidir. Kaybetmek sürecin sadece yarısıdır; pek çoğu onu yitirdi ama çok azı onu yeniden geri aldı. Bu yazık, çok yazık. Herkes onu kaybeder ama arada bir, bir Buda, bir Zerdüşt, bir Krishna, bir İsa onu yeniden kazanır. İsa evine geri dönmüş olan Adem'den başkası değildir. Magdalene evine geri dönmüş olan Havva'dan başkası değildir. Onlar denizin dışına çıktılar ve perişanlığı gördüler ve onlar saçmalığı gördüler. Onlar denizin dışında olmanın mutluluk verici olmadığını gördüler.
Bir toplumun, bir dinin, bir kültürün parçası olmanın perişan olmak, hapiste kalmak demek olduğunu fark ettiğin an, tam o zaman zincirlerinden kurtulmaya başlarsın. Olgunluk geliyor, masumiyetini yeniden kazanıyorsun

25 Ekim 2010 Pazartesi

Son geceler

Yinemi aynı şey yinemi
Yinemi göz yaşı sıradan
Yoruldum aynı yalanlardan değişik bir bahane bul
Bitmiyor unutmakla
Bitmiyor ihanetler
Bitmiyor bu son geceler

Yinemi aynı şey yinemi
Yinemi göz yaşı sıradan
Yoruldum aynı yalanlardan değişik bir bahane bul
Bitmiyor unutmakla
Bitmiyor ihanetler
Bitmiyor bu son geceler

Son geceler ah bu son geceler
Bin defa yaşanır alışılmaz
Son geceler ah bu son geceler
Mühürler sözleri insanı konuşturmaz

Son geceler ah bu son geceler
Bin defa yaşanır inanılmaz
Son geceler ah bu son geceler
Sorular nedense sorulmaz

Yinemi aynı şey yinemi
Yinemi göz yaşı sıradan
Yoruldum aynı yalanlardan değişik bir bahane bul
Bitmiyor unutmakla
Bitmiyor ihanetler
Bitmiyor bu son geceler

Son geceler ah bu son geceler
Bin defa yaşanır alışılmaz
Son geceler ah bu son geceler
Mühürler sözleri insanı konuşturmaz

Son geceler ah bu son geceler
Bin defa yaşanır inanılmaz
Son geceler ah bu son geceler
Sorular nedense sorulmaz
kavun'da Jale dinle

SON GECELER