Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim 12, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sevginin Dili

  Sevginin Dili: Doğanın Elementleriyle Varoluşun Özünü Anlamak Sevgi, Rahman ve Rahim olan Allah’ın Rahman sıfatının bir yansımasıdır. Soyut bir kavram olan sevgi, varoluşun özünü oluşturan dört temel unsurla – toprak, su, ateş ve hava – somut bir şekilde tezahür eder. Bu dört element, sevginin farklı yönlerini açıklayan güçlü bir metafor sunar. Peki, sevgi sadece bir duygu mu, yoksa evrenin her köşesinde akan birleştirici bir enerji mi? Bu yazıda, sevgiyi doğanın dört elementi üzerinden keşfedeceğiz. Her bir element, sevginin farklı bir yüzünü açığa çıkararak, onun hem bireysel hem de evrensel doğasını anlamamızı sağlayacak. Hazırsanız, sevginin bu derin yolculuğuna çıkalım! Sevginin Kaynağı: Evrenin Birleştirici Gücü Sevgi, sadece kalplerimizdeki bir his değil, aynı zamanda evrenin temel bir gerçeğidir. Bir ağacın köklerinden yıldızların parıltısına, her şeyde bir bağ, bir uyum vardır. Sevgi, bu bağın insan ruhunda yankılanan halidir. Doğanın dört elementi, Allah’ın Rahman...

Mistik Bir Şiirin Tasavvufi Yorumu

📜 Şiir: Gelmezmiş beklenen bir dileğin arkasında, Bekleme beni.   Aranan bir sır varmış, sırrın içinde, Arama beni.   Duygudan, kelimeden uzak bir yerdeyim, Duyguyla, kelimeyle arama beni.   Ne senim, ne senden ayrı... Biri, iki gören olur mu aynı?   Bütün yollar bir, bir bene bağlı; Ben, ben diye arama gayrı.   Bütün sesler benden çıkar, ses benden ayrı; Yolu yola bağladım, yol benden ayrı.   Kimi gül, kimi gonca; can, cana bağlı... Ben, ben diye arama gayrı.   Hüneri olan bir adım gelsin; Adım ne, kim nereden bilsin? Gönülden gönüle köprüler kursun; Ben, ben diye arama gayrı.   Ne ayrıyım, ne gayrı; Birin birden olur mu saklı?   Kâinat kitabın, oku! Bu yol, yol içinde saklı.   Çok kitap okurum, anlarım deme; Ben yola çıktım, varırım deme; Saraylarda, köşklerde bulurum deme... Ummadığın yerdeyim, yıkık gönüllerdeyim.   Biri beni anlatıyorsa, bil ki uz...

Bir Noktanın Sonsuzluğu — Evrenin İlk Nefesi

    Bir zamanlar varoluşu açıklarken şöyle derdim: Mutlak olan Ben, Kur’an’da buyurulduğu gibi: “De ki, O Allah tektir.” Bu tekliğin içinde tanım yoktur; hiçbir sıfatla sınırlandırılamayan, hiçbir kelimeyle kuşatılamayan bir Ben vardır. Ben, bütün tanımlardan münezzehim. Ne başlangıcım var, ne sonum. Ne “önce” dedikleri benim için vardır, ne “sonra.” Ben sadece varım — ama o varlık, bildiğiniz varlık değildir. Kendi sonsuz güzelliğimi seyretmek istediğimde, görünür bir alan doğar. Bu alan “tanımlı” olandır. Ona “tek” derim; çünkü bütün çoklukların özü oradadır. Ama bu “tek”, benim tanımsız yanımın yanında bir nokta hükmündedir. Bir nefes gibi… Varlığın kalbinde atan, görünürlükle görünmeyenin arasındaki o ilk titreşim gibi. Akıl bu teki kavrayamaz. O yüzden ben, kendimi ikilik olarak yansıtırım. Bilinmesi için görünmesi, görünmesi için ayrılması gerekir. Ve başlar o oyun: Varlık ve yokluk, artı ve eksi, dişi ve erkek, gece ve gündüz… Bir’in iki görün...