20 Nisan 2012 Cuma

Ya Sen ya Hiç


Osho

SEVGİDEN SEVGİ DOLU OLMAYA

Sevgi sözcüğü birbirinden kesinlikle farklı iki anlama gelebilir; sadece farklı değil taban tabana zıt. Bir anlamı, ilişki olarak sevgidir; diğer anlamı, bir oluş hali olarak sevgidir. Sevgi bir ilişki haline geldiği an bir esarete dönüşür çünkü beklentiler vardır ve talepler vardır ve düş kırıklıkları vardır her iki taraftan da hükmetme çabaları vardır. O bir iktidar mücadelesine dönüşür. İlişki doğru şey değildir. Ancak bir oluş hali olarak sevgi farklıdır. O senin basitçe sevdiğin anlamına gelir; ondan bir ilişki yaratmıyorsun. Sevgin tıpkı bir çiçeğin mis kokusu gibidir. O bir ilişki yaratmıyor; o senin belirli bir şekilde olmanı, belirli bir şekilde davranmanı, belirli eylemleri yapmanı istemiyor. O hiçbir şey talep etmez. O sadece paylaşır. Ve paylaşmada da herhangi bir ödül için arzu yoktur. Paylaşmanın kendisidir ödül.

Sevgi senin için hoş bir koku haline geldiğinde, o zaman onun muazzam bir güzelliği vardır. Ve sözde insanlığın çok daha üzerinde bir şey; ilahi bir şey vardır.

Sevgi bir hal olduğunda onunla ilgili hiçbir şey yapamazsın. O ışıyacaktır ancak hiç kimse için hiçbir esaret yaratmayacaktır, ne de senin herhangi birisi tarafından esir edilmene müsaade edecektir.

Fakat sen ilişkilere ta çocukluğundan beridir alışmışsındır. Yabancı bir adam ve sen onunla babanmış gibi bir ilişki yaratmak zorundasın. Onun gerçekten baban olduğundan dahi asla emin olamazsın...

İnsanların el falına bakan bir falcı duymuştum. Bir ateist, Tanrı'ya inanmayan ve her türden boktan şeye —astrolojiye, el falına— inanmayan bir genç adam falcıya gidip, "Şayet senin ilmin doğruysa elime bak ve babamın tam şu an nerede olduğunu bana söyle" demiş.

Falcı eline bakmış ve, "Baban balık tutmaya gitmiş" demiş. O da, "Benim dediğim şey işte budur: Bu tümden saçmalık. Babam üç yıl önce öldü; nasıl olur da bugün balığa gider?" demiş.

Falcı da, "Bundan bana ne, ancak gerçek şu ki üç yıl önce ölen adamın senin baban olmadığı da bir gerçektir. Senin gerçek baban balık tutuyor. Annene git ve sor. Eğer dürüst ve samimiyse, ölen adamın senin baban olmadığını söyleyecektir; her ne kadar baban olduğu söylendiği için onunla bir ilişki kurmuş olsan da" demiş.

Hayatın pek çok türden ilişkilerle çevrilidir. Ve bu haliyle ilişkiler —gerçek ya da hayal mahsulü— çok incelikli bir çeşit köleliktir. Ya diğerini esir alırsın, ya da kendin bir esir olursun.

Bir kenara yazılması gereken diğer bir nokta da kendin bir köle olmadan kimseyi esir alamayacağındır. Esaret iki tarafı keskin bir kılıçtır. Birisi daha güçlü ve diğeri daha zayıf olabilir ama her ilişkide sen hapseden ve diğeri de hapis olandır. Ve onun tarafından bakıldığında da hapseden o ve hapsedilen de sensin. Ve bu insanlığın böylesi bir üzüntü içerisinde, böylesi bir keder halinde yaşama nedenlerinden birisidir.

Ve nefret senin sevginden çok daha güçlü bir ilişkidir çünkü senin sevgin çok yüzeysel. Nefretin çok derin. Nefretin senin tüm hayvani mirasındır. Sevgin sadece gelecek için bir potansiyelden ibarettir; o gerçekleşmiş bir şey değildir, sadece bir tohumdur. Ancak senin nefretin tam olarak gelişmiştir, tamamen palazlanmıştır; binlerce yıllık geçmişin değişik yaşam formları halinde hareket ediyor. Gelişmek için zamana ve mekâna sahipti. Sadece insanda değişim gerçekleşmeye başlıyor.

Ancak kimsenin benden nefret etmesini engelleyemezken, o halde nasıl olur da birisinin beni sevmesini engelleyebilirim? Yapabileceğim tek şey, sevginin ya da nefretin ya da herhangi bir şeyin ilişki halini aldıktan sonra saflığını yitirdiğini açıklamak olacaktır.

Bırak sevgi senin oluş halin olsun. Şık olman değil, seviyor olmandır bu. O basitçe senin doğandır. Senin için sevgi sadece varlığının güzel kokusudur. Tek başına dahi olsan sevgi enerjisiyle sarılı olursun. Sandalyen gibi ölü bir şeye bile dokunsan elin sevgi yağdırır; neye ya da kime olduğunun önemi yoktur. Sevgi halinin bir adresi yoktur.

Ben senin sevgi halinde olmamanı önermiyorum, ancak kafandaki eski ilişki kalıbını bırakmadığın sürece sevgi halinde olamazsın. Sevgi bir ilişki değildir.

İki insan birlikte son derece sevme halinde olabilirler. Ne kadar severlerse, herhangi bir ilişki olasılığı da o kadar küçük olur. Onlar ne kadar severlerse, onların arasında o kadar çok özgürlük mevcuttur. Onlar ne kadar severlerse, bir şey talep etmenin, herhangi bir hükmetmenin, beklentinin olasılığı o kadar azdır. Ve doğal olarak da herhangi bir düş kırıklığı mevzubahis olmaz.

İki kişi ilişkiye girdiğinde ve beklentileri karşılanmadığında —ve onlar karşılanamayacaktır— o zaman, hemen sevgi nefrete dönüşür. Beklentiler mevcuttu; artık hayal kırıklıkları vardır. Ancak onlar ilk önce beklentilerini yansıtıyorlardı; şimdi hayal kırıklıklarını yansıtıyorlar. Her ikisi de kendi bilinçsiz fikirleri tarafından sarmalandığını göremez. Ve onlar azap çekiyor.

Ve tıpkı sevgi hayali kurarken diğerini pek de tanımadan birbirlerine hayranlık gösterdikleri gibi, şimdi de diğerini suçluyorlar. Bu nedenle unutmamanı istiyorum: hiçbir beklentiye sahip olma. Sev çünkü sevmek senin kendi manevi gelişimindir. Sevgin daha çok ışığa doğru, daha çok hakikate doğru, daha çok özgürlüğe doğru gelişmene yardım edecek. Ama bir ilişki yaratma.

Sadece bir şeyi unutma: Sevgi başka her şeyi yok edebilir sadece onun bir ilişki haline gelmesine izin verme; o zaman sevgi yok olur ve sevgi adına hükmetme, politika onun yerine geçer. O zaman problemler çoğalmaya devam edecek.

Ben her çeşidinden ilişkilere karşıyım. Örneğin "arkadaşlık" sözcüğünden hoşlanmıyorum ancak "arkadaşça" sözcüğünü seviyorum. Arkadaşça olmak senin içindeki bir niteliktir, arkadaşlık yine bir ilişkiye dönüşür.

O nedenle sevgide yanlış bir şey yoktur. Aslında sevgi olmadan her şey yanlıştır. Fakat sevgi o kadar değerlidir ki her türlü kirlenmeden, ....her çeşit zehirden korunmalıdır. Dünyanın bireylerden oluşmasını istiyorum. "Çift" sözcüğünü kullanmak bile beni incitir. İki bireyi mahvetmiş durumdasın ve bir çift güzel bir şey değildir.

Bırak dünya sadece bireylerden oluşsun ve ne zaman kendiliğinden sevgi çiçek açarsa onun şarkısını söyle onun dansını et, onu yaşa; ondan zincirler yaratma. Ne kimseyi esaret altında tutmaya çalış ne de herhangi bir kimsenin esir almasına izin ver.

Sadece özgür bireylerden oluşan bir dünya hakikaten özgür bir dünya olacaktır.

İnsanın en büyük ihtiyaçlarından bir tanesi ihtiyaç duyulmaktır. O nedenle sevginin varoluşta yer etmeyeceği herhangi bir zaman olabileceğini düşünemiyorum. İnsanoğlu var olduğu sürece sevgi onların en mutluluk verici deneyimi olarak kalacaktır. O yeryüzünde mevcut olan ancak yeryüzüne ait olmayan bir şeydir. O sana bir kartal gibi güneşe doğru uçabileceğin kanatlar verir.

Sevgi olmadan kanatların yoktur. Ancak o böylesine önemli bir besin ve böylesine bir ihtiyaç olduğu için bütün sorunlar onun çevresinde yükselir. Sevgilinin ya da sevdiğin kimsenin yarın da senin için mevcut olmasını istersin. Bugün çok güzeldi ve sen yarın hakkında endişelisin. Bu yüzden evlilik ortaya çıkmıştır. O sadece belki yarın sevgilinin ya da sevdiğin kimsenin seni terk edeceği korkusudur; o nedenle toplumun önünde ve kanunların önünde onu bir sözleşme haline getir. Ancak bu çirkindir; bu kesinlikle çirkin, iğrençtir. Sevgiyi bir sözleşme haline getirerek sen kanunu sevginin üzerine yerleştiriyorsun ve mahkemeler, ordular, polisler, yargıçlar, esaretinin kesinleşmesini ve güvenceye alınmasını desteklemek için senin bireyliğinin üzerine kolektif kütleyi koyduğun anlamına gelir. Yarın sabah...kimse bilemez. Sevgi bir esinti gibi gelir; belki gelebilir, belki de gelmez. Ve o gelmediğinde, o zaman sadece kanun yüzünden, evlilik yüzünden, toplumsal saygınlık kaygıları yüzünden neredeyse dünyadaki tüm çiftler orospuluğa indirgenmiştir.

Sevmediğin bir kadınla, sevmediğin bir erkekle yaşamak, güvenlik için yaşamak, garanti için yaşamak, ekonomik destek için yaşamak sevgi dışındaki herhangi bir neden için birlikte yaşamak onu orospuluktan başka bir şey yapmaz. Orospuluğun dünyadan tamamen kalkmasını isterdim. Bütün dinler orospuluğun olmaması gerektiğini söylemektedir. Ancak insan aptallığı böyle çalışır. Orospuluğun olmaması gerektiğini söyleyen bu aynı dinler orospuluğun nedenidirler çünkü bir taraftan evliliği desteklerler ve diğer taraftan da orospuluğa karşı çıkarlar.

Evliliğin kendisi bir orospuluktur. Sevgime güveniyorsam niye evleneyim? Evlilik düşüncesinin kendisi bir güvensizlik işaretidir. Ve güvensizlik içerisinden ortaya çıkan bir şey sevginin derinleşmesine ve yükselmesine yardımcı olmayacak. Onu yok edecek. Sev, ama evlilik ya da herhangi türden bir ilişki gibi sahte bir şeyle sevgiyi mahvetme. Sevgi sadece özgürlük verdiğinde hakikidir. Kriter bu olsun. Sevgi sadece diğer kişinin mahremiyetine müdahale etmediğinde hakikidir. Onun bireyselliğine, mahremiyetine saygı duyar. Ancak dünyanın her yerinde göreceğin sevgililerin tüm çabası hiçbir şeyin mahrem kalmaması üzerinedir; tüm sırlar onlara söylenmelidir. Onlar bireysellikten korkarlar; onlar birbirlerinin bireyselliklerini yok ederler ve birbirlerini yok ederek hayatlarının bir doyum, bir tatmin haline dönüşmesini umut ederler. Onlar basitçe giderek daha çok mutsuz hale gelirler.

Sevgi dolu ol ve unutma ki gerçek olan her şey sürekli değişir. Sana söylenen gerçek aşkın sonsuza dek süreceği fikri yanlıştır. Gerçek bir gül sonsuza dek kalmaz. Yaşayan bir varlığın kendisi bir gün ölmek zorundadır. Varoluş sürekli bir değişimdir fakat gerçek sevginin sürekli olması gerektiği fikri ... ve eğer sevgi bir gün kaybolursa, o zaman doğal olarak sonuç bunun gerçek sevgi olmadığıdır.

Hakikat şudur ki sevgi ansızın gelir; o senin tarafından yaratılan herhangi bir çabanın sonucu değildir. O doğanın bir armağanı olarak geldi. Onun bir gün ansızın gideceği hakkında endişelenmiş olsaydın o geldiğinde onu kabul etmezdin. Geldiği gibi gider de. Ancak bunun için endişelenmene gerek yoktur çünkü bir çiçek solduğunda başka bir çiçek geliyordur. Çiçekler sonsuza dek gelecekler fakat sen bir tane çiçeğe yapışma. Aksi taktirde kısa süre sonra sen ölü bir çiçeğe yapışmış olacaksın. Ve gerçek de budur; insanlar bir zamanlar canlı olan ölmüş bir aşka tutunuyorlar. Artık o sadece bir anı ve acıdır ve sen ona takıldın çünkü sen saygınlık nedeniyle, kanun nedeniyle kaygılanıyorsun.

Karl Marx'ın bir fikri, doğru bir fikri vardı. Komünizmde evlilik olmamalıydı. Ve Rusya'da devrim gerçekleştiğinde, ilk dört beş yılda aşkı bir özgürlük yapmayı denediler. Ancak o zaman Marx'ın farkında olmadığı pratik zorlukların farkına vardılar —o yalnızca teori üretiyordu— ve en büyük sorun evlilik olmazsa ailenin kaybolacağıydı. Ve aile toplumun, ulusun belkemiği, omurgasıydı. Şayet aile yok olursa ulus uzun süre devam edemez.

Rusya'daki Komünist Partisi devrimden sonraki beş yıl içinde tüm fikrini değiştirdi. Evlilik yeniden desteklendi; boşanmaya izin verildi ancak çok gönülsüzce; boşanma için her engel yaratıldı, böylelikle aile birimi kalabilirdi çünkü artık onlar devleti güçlendirmekle ilgileniyorlardı. Devlet olmadan politikacı olamazdı, hükümet olamazdı. Ve bundan sonra onlar, Marx'ın evliliğin özel mülkiyet yüzünden ortaya çıktığı, o nedenle de özel mülkiyet kalktığı zaman evliliğin de kalkması gerektiği temel fikirlerinden asla bahsetmediler. Hiç kimse onun hakkında konuşmadı.

Ailelerin var olmasını istemiyorum, devletlerin var olmasını istemiyorum; dünyanın parçalara bölünmesini istemiyorum. Spontane sevgi içinde yaşayan, sessizlik içinde yaşayan, neşe dolu, zevki lanetlemeyen, hiç cehennem korkusu olmayan ve cennetteki ödülleri hiç arzulamayan özgür bireylerden oluşan tek bir dünya istiyorum çünkü cenneti burada yaratabiliriz, onu yaratmak için tüm potansiyele sahibiz fakat onu kullanmıyoruz. Tam tersine her türlü engeli yaratıyoruz.

Ben sevgiye karşı değilim. Ben o kadar yanındayım ki; bu yüzden ilişkilere karşıyım, evliliklere karşıyım. İki kişinin tüm hayatı boyunca birlikte yaşaması mümkündür. Kimse size ayrılmanızı söylemiyor; ancak bu birlikte yaşama, birbirinin bireyselliğinin sınırlarını ihlal etmeden, birbirinin ruhunun içine girmeden sadece sevgiden kaynaklanmalı. Bu diğer kişinin haysiyetidir.

Sevgi dolu olabilirsin, sevgi olabilirsin. Ve şayet sen sadece sevgi dolu olabilirsen, sadece sevgi olabilirsen, o zaman bu sevginin nefrete dönüşme olasılığı yoktur. Beklenti olmadığı için hayal kırıklığı yoktur. Fakat ben sevgiden ruhsal bir olgu olarak bahsediyorum, biyolojik değil. Biyoloji sevgi değildir, şehvettir. Biyoloji türü sürdürmekle ilgilenir; sevgi fikri sadece biyolojik bir rüşvettir. Bir kadınla ya da erkekle seviştikten sonraki an ansızın, ona olan ilgin artık kaybolur; en azından yirmi dört saatliğine. Ve bu senin yaşına bağlıdır; yaşlandıkça kırk sekiz saat, yetmiş iki saat….

Yurtdışındaki Fransız Lejyonunun yeni komutanına yüzbaşı etraftaki binaları gösteriyordu. Turlar bittikten sonra komutan yüzbaşıya baktı ve "Bir dakika. Bana şuradaki mavi binayı göstermediniz. O ne için kullanılıyor?" diye sordu.

Yüzbaşı: "Şey, efendim, biliyorsunuz, orası bizim deveyi sakladığımız yer. Ne zaman adamlar bir kadına ihtiyaç duysa..-"

"Yeter!" dedi komutan iğrenerek.

Ancak, iki hafta sonra komutanın kendisi de bir kadına ihtiyaç duymaya başlar. Yüzbaşıya gider ve "Size bir şey soracağım yüzbaşı" der. Sesini alçaltarak ve etrafa gizlice bakınarak, "Yakınlarda bir zaman deve boşta mıdır?" diye sordu.

Yüzbaşı "Hımm, bir bakayım" dedi. Kitabını açtı. "Evet efendim deve yarın öğleden sonra saat ikide boş."

Komutan, "Beni yaz" dedi.

Ertesi gün saat ikide komutan küçük mavi binaya gidip kapıyı açtı. İçeride hayatında gördüğü en cilveli deveyi buldu. Kapıyı kapadı.

Yüzbaşı çok büyük bir bağırtı ve çığlık duydu, bunun üzerine koşup kulübeye dalıverdi. Komutanı çıplak ve deve tüyleriyle ve çamurla kaplı bir biçimde buldu.

"Öhö, affınıza sığınıyorum efendim" dedi yüzbaşı, "ama tüm diğer adamlar gibi yapmak daha akıllıca olmaz mıydı; deveye binip kasabaya giderek bir kadın bulsaydınız?"

SEVGİ ARTI FARKINDALIK EŞİTTİR VARLIK Sevgi manevi gelişim için bir zorunluluktur. Ve buna ilaveten sevgi bir ayna gibi işlev görür. Seni seven bir insanın gözlerinde kendi yüzüne bakmadığın sürece kim olduğunu bilmen çok zordur. Tıpkı fiziksel yüzünü görmek için aynaya bakmak zorunda olduğun gibi, manevi yüzünü görmek için de sevgi aynasına bakmak zorundasın. Sevgi manevi bir aynadır. O seni besler, seni bütünler, seni içsel yolculuğa hazır hale sokar, sana hakiki yüzünü hatırlatır. Derin sevgi anlarında yansımalar halinde geliyor bile olsa hakiki yüzün anlık görüntüleri vardır. Tıpkı bir dolunay gecesi Ay'ın gölde, dingin bir gölde yansımasını görmen gibi, aynı şekilde sevgi de bir göl gibi işlev görür. Gölde yansıyan Ay gerçek Ay'ı arayışın başlangıcıdır. Gölde yansıyan Ay'ı hiç görmemiş olsaydın hakiki Ayı hiç aramayabilirdin. Tekrar tekrar Ay'ı aramaya göle gideceksin çünkü başlangıçta gerçek Ay'ın orada olduğunu; gölün dibinde, aşağılarda bir yerlerde olduğunu düşüneceksin. Defalarca dalacaksın ve yukarı boş ellerle çıkacaksın; Ay'ı orada bulamayacaksın. Sonra bir gün belki de bu Ay'ın sadece bir yansıma olduğu aklına gelecek. Bu muhteşem bir kavrayıştır; ancak o zaman yukarı doğru bakabilirsin. Şayet bu bir yansımaysa o zaman Ay nerede? O, tam zıt yönüne bakman gereken bir yansımadır. Yansıma gölün derinlerindeydi; gerçeğiyse gölün üzerinde bir yerde olmak zorunda. İlk kez yukarı doğru bakarsın ve yolculuk başlamıştır. Sevgi sana meditasyonun anlık görüntülerini, Ay'ın göldeki yansımalarını sunar; onlar yansımalar olduğundan Ay'ın kendisi değildir. O nedenle sevgi hiçbir zaman seni tatmin etmez. Aslında, sevgi seni giderek daha çok tatminsiz, hoşnutsuz bırakacaktır. Sevgi giderek daha da çok sana neyin mümkün olduğunu fark ettirir ama malın kendisini sana teslim etmez. O seni hayal kırıklığına uğratır ve yalnızca derin hayal kırıklığı halinde kendi varlığına dönmen mümkündür. Yalnızca sevgililer meditasyonun keyfini bilirler. Hiç sevmemiş olanlar ve sevgide hiç hayal kırıklığı yaşamamış olanlar, Ay'ı ararken sevgi gölüne hiç dalmamış ve hiç hayal kırıklığına uğramamış olanlar gökteki gerçek Ay'a hiç bakmayacaklar. Onun farkına hiç varmayacaklar. Seven kişinin eninde sonunda dindar olması kaçınılmazdır. Ancak sevmeyen kişi —örneğin, kimseyi sevemeyen, sadece gücü seven politikacı— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Yahut paraya takıntısı olan kişi —sadece parayı seven kişi, yalnızca bir tek sevgi, para sevgisini bilen kişi— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Pek çok nedenden onun için bu çok zor olacaktır. Paraya sahip olunabilir; parayı eline alıp ona sahip olabilirsin. Paraya sahip olmak kolaydır, bir sevgiliye sahip olmaksa zordur; hatta imkânsızdır. Sahip olmaya çalışacaksın ama yaşayan bir kişiye nasıl sahip olabilirsin? Yaşayan kişi her fırsatta direnecektir, en azından mücadele edecektir. Hiç kimse özgürlüğünü yitirmek istemez. Sevgi özgürlük kadar değerli değildir. Sevgi muhteşem bir değerdir ama özgürlükten yüksekte değildir. O yüzden kişi seviyor olmayı ister ama sevgi tarafından hapsedilmek istemez. Bu nedenle er ya da geç hayallerinin yıkılmış olduğunu hissedersin. Sahip olmaya çalışırsın ve ne kadar sahip olmaya çalışırsan sevgi de o kadar imkansızlaşır ve diğeri senden giderek daha çok uzaklaşmaya başlar. Ne kadar az sahip olursan, diğerine o kadar yakın hissedersin. Eğer hiç sahip olmazsan, eğer âşıklar arasında akmakta olan bir özgürlük varsa muhteşem bir aşk vardır. Her şeyden önce, bir insana sahip olma çabası başarısız olmaya mahkûmdur. Bu başarısızlığın içerisinde kendine doğru savrulacaksın. İkincisi, bir kimseye sahip olmamayı öğrenmişsen, özgürlüğün sevgiden daha yüksek bir değer, sevgiden çok çok daha üstün bir değer olduğunu öğrenmişsen, er ya da geç özgürlüğün seni kendine getirdiğini göreceksin, özgürlük senin farkındalığın, meditasyonun haline gelecek. Özgürlük meditasyonun diğer yüzüdür. Ya özgürlükle başla ve farkında olacaksın ya da farkındalıkla başla ve özgürleşeceksin. Birlikte hareket ederler. Sevgi alttan alta bir çeşit köleliktir ama gerekli bir deneyimdir, olgunluk için çok gereklidir. Margery Williams'ın güzel kitabı The Velveteen Rabbit'te (Pelüş Tavşan) sevgi yoluyla gerçek olmanın çok güzel bir tanımlaması vardır. Tavşan bir gün "GERÇEK nedir?" diye sordu. "İçinde vızıldayan bir şeylerin ve bir tutamacının olması anlamına mı gelir?" "Gerçek senin neyden yapıldığın değildir" dedi Zayıf At. "O senin başına gelen bir şeydir. Bir çocuk seni çok, çok uzun zamandır sevdiğinde, yalnızca oynamak değil ama GERÇEKTEN sevdiğinde, o zaman Gerçek olursun." "Canım yanar mı?" diye sordu Tavşan. "Bazen" dedi Zayıf At, her zaman dürüst olduğu için. "Gerçek olduğunda canının yanmasını umursamazsın." "Hepsi bir anda olup dayanılmaz bir hal mi alır, yoksa azar azar mı olur?" diye sordu. "Hepsi bir anda olmaz" dedi Zayıf At. "O hale gelirsin. Uzun zaman alır. Bu yüzden kolayca kırılan ya da keskin kenarları olan veya dikkatlice korunması gereken insanların başına sıklıkla gelmez. Genellikle Gerçek olana kadar tüylerinin çoğu sevilirken yolunmuş ve gözlerin düşmüş ve bağlantı yerlerin gevşemiş olur, çok pejmürde bir hal almış olursun. Ancak bunların hiçbir önemi yoktur çünkü bir kez Gerçek olduğunda —sadece anlayamayan insanların haricinde— çirkin olamazsın. Bir kez Gerçek oldun mu bir daha sahte olamazsın. O sonsuza dek sürer." Sevgi seni gerçek yapar; aksi taktirde sadece bir fantezi, içinde madde olmayan bir hayal olarak kalırsın. Sevgi sana maddeyi verir, sevgi sana bütünlük verir, sevgi seni özünle bir yapar. Ancak bu, yolun sadece yarısıdır; diğer yarısı meditasyonda, farkındalıkta tamamlanmalıdır. Fakat sevgi seni diğer yarıya hazırlar. Sevgi başlangıçtaki yarıdır ve farkındalık ise sondaki yarıdır. Bu ikisinin arasında Tanrıya erişirsin. Sevgi ve farkındalık arasında, bu iki yaka arasında varlığın ırmağı akar. Sevgiden kaçma. Tüm açılarıyla onun içinden geç. Evet, acıtır ama âşıksan umursamazsın. Aslında tüm bu acılar seni güçlendirir. Bazen gerçekten çok kötü, berbat bir şekilde canın yanar ama tüm bu yaralar seni kışkırtmak için, sana meydan okumak için, seni daha az uyur halde tutmak için gereklidir. Tüm bu tehlikeli durumlar seni tetikte tutmak için gereklidir. Sevgi zemini hazırlar ve meditasyon tohumu ise sevgi toprağında ve sadece sevgi toprağında büyüyebilir. O yüzdendir ki, korku yüzünden dünyadan kaçan kişiler hiçbir zaman meditasyonu bulamazlar. Himalaya mağaralarında hayatlar boyunca birlikte oturabilirler; meditasyonu bulamayacaklar. Bu imkânsızdır; onu kazanamadılar. İlk olarak dünyada onu kazanmalısın; önce zemini hazırlamalısın. Ve zemini hazırlayan ise sadece sevgidir. O nedenle ben dünyadan vazgeçmende ısrarcı değilim. Onun içinde ol, onun meydan okumalarını kabul et, onun tehlikelerini, acılarını, yaralarını kabullen. İçinden geç. Ondan kaçma, kestirme bir yol aramaya çalışma çünkü öyle bir şey yok. Bu bir mücadele, çetin bir şey, yokuş yukarı doğru bir görev ama kişi böyle böyle zirveye ulaşır. Ve bu, zirveye bir helikopterle bırakılmış olmaktan çok daha fazla, çok çok daha fazla zevk verir çünkü o zaman oraya gelişmemiş olarak ulaşmışsındır; ondan zevk almayacaksın. Aradaki farkı bir düşün. Everest'e ulaşmak için çok sıkı çalışırsın. O çok tehlikelidir; yolda ölmek için her türlü olasılık vardır, zirveye hiçbir zaman ulaşamamanın bin bir türlü olasılığı, tehlikeleri, rizikoları vardır. Her adımda ölüm seni bekliyor, başarılı olmaktan çok yenilgiye uğramanın pek çok olasılığı ve bir sürü tuzak. Yüz olasılığın içinde varabilme olasılığı sadece bir tane. Fakat zirveye yaklaştıkça içinde yükselen zevk çoğalıyor. Ruhun yükseklerde uçuyor. Onu sen kazandın, o bedava değil. Ve ona daha çok ödedikçe, ondan daha çok zevk alacaksın. O zaman hayal et; bir helikopterden zirveye bırakılabilirdin. Zirvede duracaktın ve çok aptal, salak görünecektin; orada ne yapıyorsun öyle? Beş dakika içinde işin bitecekti, "Tamamdır onu gördüm! Pek bir şey yok burada!" diyecektin. Yolculuk hedefi yaratır. Hedef yolculuğun sonunda bir yerde oturmuyor, yolculuk her adımında onu yaratıyor. Yolculuğun kendisi hedeftir. Yolculuk ve hedef birbirinden ayrı değil, onlar iki ayrı şey değil. Son tüm yola yayılmış durumda; tüm araçlar sonu içinde barındırıyor. O nedenle hiçbir zaman yaşama, canlı olma, sorumlu olma, kendini adama, ilgili olma fırsatlarının hiçbirini kaçırma. Bir korkak olma. Yaşamla yüzleş, onunla karşılaş. Ve yavaş y

                            SEVGİ ARTI FARKINDALIK EŞİTTİR VARLIK
Sevgi manevi gelişim için bir zorunluluktur. Ve buna ilaveten sevgi bir ayna gibi işlev görür. Seni seven bir insanın gözlerinde kendi yüzüne bakmadığın sürece kim olduğunu bilmen çok zordur. Tıpkı fiziksel yüzünü görmek için aynaya bakmak zorunda olduğun gibi, manevi yüzünü görmek için de sevgi aynasına bakmak zorundasın. Sevgi manevi bir aynadır. O seni besler, seni bütünler, seni içsel yolculuğa hazır hale sokar, sana hakiki yüzünü hatırlatır.
Derin sevgi anlarında yansımalar halinde geliyor bile olsa hakiki yüzün anlık görüntüleri vardır. Tıpkı bir dolunay gecesi Ay'ın gölde, dingin bir gölde yansımasını görmen gibi, aynı şekilde sevgi de bir göl gibi işlev görür. Gölde yansıyan Ay gerçek Ay'ı arayışın başlangıcıdır. Gölde yansıyan Ay'ı hiç görmemiş olsaydın hakiki Ayı hiç aramayabilirdin. Tekrar tekrar Ay'ı aramaya göle gideceksin çünkü başlangıçta gerçek Ay'ın orada olduğunu; gölün dibinde, aşağılarda bir yerlerde olduğunu düşüneceksin. Defalarca dalacaksın ve yukarı boş ellerle çıkacaksın; Ay'ı orada bulamayacaksın.
Sonra bir gün belki de bu Ay'ın sadece bir yansıma olduğu aklına gelecek. Bu muhteşem bir kavrayıştır; ancak o zaman yukarı doğru bakabilirsin. Şayet bu bir yansımaysa o zaman Ay nerede? O, tam zıt yönüne bakman gereken bir yansımadır. Yansıma gölün derinlerindeydi; gerçeğiyse gölün üzerinde bir yerde olmak zorunda. İlk kez yukarı doğru bakarsın ve yolculuk başlamıştır.
Sevgi sana meditasyonun anlık görüntülerini, Ay'ın göldeki yansımalarını sunar; onlar yansımalar olduğundan Ay'ın kendisi değildir. O nedenle sevgi hiçbir zaman seni tatmin etmez. Aslında, sevgi seni giderek daha çok tatminsiz, hoşnutsuz bırakacaktır. Sevgi giderek daha da çok sana neyin mümkün olduğunu fark ettirir ama malın kendisini sana teslim etmez. O seni hayal kırıklığına uğratır ve yalnızca derin hayal kırıklığı halinde kendi varlığına dönmen mümkündür. Yalnızca sevgililer meditasyonun keyfini bilirler. Hiç sevmemiş olanlar ve sevgide hiç hayal kırıklığı yaşamamış olanlar, Ay'ı ararken sevgi gölüne hiç dalmamış ve hiç hayal kırıklığına uğramamış olanlar gökteki gerçek Ay'a hiç bakmayacaklar. Onun farkına hiç varmayacaklar.
Seven kişinin eninde sonunda dindar olması kaçınılmazdır. Ancak sevmeyen kişi —örneğin, kimseyi sevemeyen, sadece gücü seven politikacı— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Yahut paraya takıntısı olan kişi —sadece parayı seven kişi, yalnızca bir tek sevgi, para sevgisini bilen kişi— hiçbir zaman dindar olmayacaktır. Pek çok nedenden onun için bu çok zor olacaktır. Paraya sahip olunabilir; parayı eline alıp ona sahip olabilirsin. Paraya sahip olmak kolaydır, bir sevgiliye sahip olmaksa zordur; hatta imkânsızdır. Sahip olmaya çalışacaksın ama yaşayan bir kişiye nasıl sahip olabilirsin? Yaşayan kişi her fırsatta direnecektir, en azından mücadele edecektir. Hiç kimse özgürlüğünü yitirmek istemez.
Sevgi özgürlük kadar değerli değildir. Sevgi muhteşem bir değerdir ama özgürlükten yüksekte değildir. O yüzden kişi seviyor olmayı ister ama sevgi tarafından hapsedilmek istemez. Bu nedenle er ya da geç hayallerinin yıkılmış olduğunu hissedersin. Sahip olmaya çalışırsın ve ne kadar sahip olmaya çalışırsan sevgi de o kadar imkansızlaşır ve diğeri senden giderek daha çok uzaklaşmaya başlar. Ne kadar az sahip olursan, diğerine o kadar yakın hissedersin. Eğer hiç sahip olmazsan, eğer âşıklar arasında akmakta olan bir özgürlük varsa muhteşem bir aşk vardır.
Her şeyden önce, bir insana sahip olma çabası başarısız olmaya mahkûmdur. Bu başarısızlığın içerisinde kendine doğru savrulacaksın. İkincisi, bir kimseye sahip olmamayı öğrenmişsen, özgürlüğün sevgiden daha yüksek bir değer, sevgiden çok çok daha üstün bir değer olduğunu öğrenmişsen, er ya da geç özgürlüğün seni kendine getirdiğini göreceksin, özgürlük senin farkındalığın, meditasyonun haline gelecek.
Özgürlük meditasyonun diğer yüzüdür. Ya özgürlükle başla ve farkında olacaksın ya da farkındalıkla başla ve özgürleşeceksin. Birlikte hareket ederler. Sevgi alttan alta bir çeşit köleliktir ama gerekli bir deneyimdir, olgunluk için çok gereklidir.
Margery Williams'ın güzel kitabı The Velveteen Rabbit'te (Pelüş Tavşan) sevgi yoluyla gerçek olmanın çok güzel bir tanımlaması vardır.
Tavşan bir gün "GERÇEK nedir?" diye sordu. "İçinde vızıldayan bir şeylerin ve bir tutamacının olması anlamına mı gelir?"
"Gerçek senin neyden yapıldığın değildir" dedi Zayıf At. "O senin başına gelen bir şeydir. Bir çocuk seni çok, çok uzun zamandır sevdiğinde, yalnızca oynamak değil ama GERÇEKTEN sevdiğinde, o zaman Gerçek olursun."
"Canım yanar mı?" diye sordu Tavşan.
"Bazen" dedi Zayıf At, her zaman dürüst olduğu için. "Gerçek olduğunda canının yanmasını umursamazsın."
"Hepsi bir anda olup dayanılmaz bir hal mi alır, yoksa azar azar mı olur?" diye sordu.
"Hepsi bir anda olmaz" dedi Zayıf At. "O hale gelirsin. Uzun zaman alır. Bu yüzden kolayca kırılan ya da keskin kenarları olan veya dikkatlice korunması gereken insanların başına sıklıkla gelmez. Genellikle Gerçek olana kadar tüylerinin çoğu sevilirken yolunmuş ve gözlerin düşmüş ve bağlantı yerlerin gevşemiş olur, çok pejmürde bir hal almış olursun. Ancak bunların hiçbir önemi yoktur çünkü bir kez Gerçek olduğunda —sadece anlayamayan insanların haricinde— çirkin olamazsın. Bir kez Gerçek oldun mu bir daha sahte olamazsın. O sonsuza dek sürer."
Sevgi seni gerçek yapar; aksi taktirde sadece bir fantezi, içinde madde olmayan bir hayal olarak kalırsın. Sevgi sana maddeyi verir, sevgi sana bütünlük verir, sevgi seni özünle bir yapar. Ancak bu, yolun sadece yarısıdır; diğer yarısı meditasyonda, farkındalıkta tamamlanmalıdır. Fakat sevgi seni diğer yarıya hazırlar. Sevgi başlangıçtaki yarıdır ve farkındalık ise sondaki yarıdır. Bu ikisinin arasında Tanrıya erişirsin. Sevgi ve farkındalık arasında, bu iki yaka arasında varlığın ırmağı akar.
Sevgiden kaçma. Tüm açılarıyla onun içinden geç. Evet, acıtır ama âşıksan umursamazsın. Aslında tüm bu acılar seni güçlendirir. Bazen gerçekten çok kötü, berbat bir şekilde canın yanar ama tüm bu yaralar seni kışkırtmak için, sana meydan okumak için, seni daha az uyur halde tutmak için gereklidir. Tüm bu tehlikeli durumlar seni tetikte tutmak için gereklidir. Sevgi zemini hazırlar ve meditasyon tohumu ise sevgi toprağında ve sadece sevgi toprağında büyüyebilir.
O yüzdendir ki, korku yüzünden dünyadan kaçan kişiler hiçbir zaman meditasyonu bulamazlar. Himalaya mağaralarında hayatlar boyunca birlikte oturabilirler; meditasyonu bulamayacaklar. Bu imkânsızdır; onu kazanamadılar. İlk olarak dünyada onu kazanmalısın; önce zemini hazırlamalısın. Ve zemini hazırlayan ise sadece sevgidir.
O nedenle ben dünyadan vazgeçmende ısrarcı değilim. Onun içinde ol, onun meydan okumalarını kabul et, onun tehlikelerini, acılarını, yaralarını kabullen. İçinden geç. Ondan kaçma, kestirme bir yol aramaya çalışma çünkü öyle bir şey yok. Bu bir mücadele, çetin bir şey, yokuş yukarı doğru bir görev ama kişi böyle böyle zirveye ulaşır.
Ve bu, zirveye bir helikopterle bırakılmış olmaktan çok daha fazla, çok çok daha fazla zevk verir çünkü o zaman oraya gelişmemiş olarak ulaşmışsındır; ondan zevk almayacaksın. Aradaki farkı bir düşün. Everest'e ulaşmak için çok sıkı çalışırsın. O çok tehlikelidir; yolda ölmek için her türlü olasılık vardır, zirveye hiçbir zaman ulaşamamanın bin bir türlü olasılığı, tehlikeleri, rizikoları vardır. Her adımda ölüm seni bekliyor, başarılı olmaktan çok yenilgiye uğramanın pek çok olasılığı ve bir sürü tuzak. Yüz olasılığın içinde varabilme olasılığı sadece bir tane. Fakat zirveye yaklaştıkça içinde yükselen zevk çoğalıyor. Ruhun yükseklerde uçuyor. Onu sen kazandın, o bedava değil. Ve ona daha çok ödedikçe, ondan daha çok zevk alacaksın. O zaman hayal et; bir helikopterden zirveye bırakılabilirdin. Zirvede duracaktın ve çok aptal, salak görünecektin; orada ne yapıyorsun öyle? Beş dakika içinde işin bitecekti, "Tamamdır onu gördüm! Pek bir şey yok burada!" diyecektin.
Yolculuk hedefi yaratır. Hedef yolculuğun sonunda bir yerde oturmuyor, yolculuk her adımında onu yaratıyor. Yolculuğun kendisi hedeftir. Yolculuk ve hedef birbirinden ayrı değil, onlar iki ayrı şey değil. Son tüm yola yayılmış durumda; tüm araçlar sonu içinde barındırıyor.
O nedenle hiçbir zaman yaşama, canlı olma, sorumlu olma, kendini adama, ilgili olma fırsatlarının hiçbirini kaçırma. Bir korkak olma. Yaşamla yüzleş, onunla karşılaş. Ve yavaş yavaş içinde bir şeyler kristalize olacak.
Evet, bu zaman alır. Zayıf At haklı: "Genellikle Gerçek olana kadar tüylerinin çoğu sevilirken yolunmuş ve gözlerin düşmüş ve bağlantı yerlerin gevşemiş olur, çok pejmürde bir hal almış olursun. Ancak bunların hiçbir önemi yoktur çünkü bir kez Gerçek olduğunda çirkin olamazsın. Sadece anlayamayan insanlar haricinde... Bir kez Gerçek oldun mu bir daha sahte olamazsın. O sonsuza dek sürer." O sonsuzdur.
Ancak, kişi onu kazanmalıdır. Tekrarlayayım: Hayatta hiçbir şeyi bedava elde edemezsin. Ve şayet elde edersen de işe yaramaz. Ödemelisin ve ne kadar çok ödersen ondan o kadar çok yararlanırsın. Eğer tüm yaşamını sevgi için riske edersen, elde ettiğin şey muhteşem olacaktır. Sevgi seni kendine döndürür; sana biraz meditasyon yansıması verecektir. İlk meditasyon anları sevgide gerçekleşir. Ve o zaman bu enstantanelere, sadece enstantanelere de değil, o deneyimlere ulaşmak için içinde muhteşem bir arzu yükselir, böylece o hallerde sonsuza ve sonsuza dek yaşayabilirsin. Sevgi sana meditasyonu tattırır.
Sevgi dolu, orgazmik bir deneyim samadhi'nin, sonsuz mutluluğun ilk deneyimidir. O seni daha çok susatır. Artık neyin mümkün olduğunu biliyorsun ve artık sıradan olanla tatmin olamazsın. Kutsal olan içine nüfuz etti, kutsal olan kalbine ulaştı. Tanrı kalbine dokundu, sen de bu dokunuşu hissettin. Artık sonsuza dek bu anın içinde yaşamak istersin, bu anın senin tüm yaşamın olmasını istersin. Öyle de olur ve öyle olmadığı sürece insan doyuma ulaşmadan kalır.
Bir taraftan sevgi sana muhteşem keyifler sunacak ve diğer taraftan da sana hiç bitmeyen mutluluk için bir susamışlk bahşedecek.

Aşk Allah'ın evidir

Beni Beni Unutma...


Bir gün gelirde unuturmuş insan 
En sevdigi hatıraları bile 
Bari sen her gece yorgun sesiyle 
Saat on ikiyi vurduğu zaman 
Beni beni unutma, beni beni unutma, beni beni unutma 

Çünkü ben her gece o saatlerde 
Seni yaşar ve seni düşünürüm 
Hayal içinde perişan yürürüm 
Sen de karanlığın sustuğu yerde 
Beni beni unutma, beni beni unutma, beni beni unutma 

O saatlerde serpilir gülüşün 
Bir avuç su gibi içime, ey yar 
Senin de başında o çılgın rüzgar




Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de raslasa
Beni unutma

Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün yalnız benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma .....

Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavustuğum gün
Beni unutma, beni unutma